Yeni Bin Yıla Başlarken: TİHH

From B-Ob8ungen
Jump to navigation Jump to search

2. Konferans (1999)
Nihai Rapor ve Sonuç Bildirisi

Yeni bin yıla girerken, insan hakları hareketi, Türkiye'de ve dünyada kritik bir dönüm noktasında bulunmaktadır. İnsan haklarıyla ilgili pek çok sorun alanında bu geçerlidir. İnsan haklarından en çok söz edilen bu dönemde, ilkelere dayalı olarak insan hakları mücadelesi sürdürmek, her zamankinden daha çok dikkat gerektiriyor. Türkiye İnsan Hakları Hareketi Konferansları, bu dönemin ihtiyaçlarından doğdu.
1999 Konferansının amacı, Türkiye insan hakları savunucularının, yeni bin yıla girerken insan hakları kavramının ve hareketinin bazı sorunlarını tartışması ve bu tartışmanın temelinde de, geleceğe yönelik bazı belirlemeleri yapması için bir platform oluşturmaktır. 1999 yılı Konferansında, 1998 yılında yapılan 'Evrensel Bildirgenin 50. Yılında Türkiye İnsan Hakları Hareketi: Birikimler ve Perspektifler' başlıklı Konferansta yapılan tartışmalar ve çıkartılan bazı sonuçların ışığında, globalleşmenin insan haklarının gerçekleşmesi ve korunması çabalarına etkileri, insan haklarının hukuksal normlarla korunması çabalarının insan hakları kavramına ve mücadelesine etkileri ile geniş insan gruplarını etkileyen insan hakları ihlallerinin mağdurlarının deneyimleri ile insan hakları mücadelesi arasındaki ilişkinin tartışılması öngörülmüştür.
Konferans, farklı çalışma gruplarında, şu sorunları ele almıştır:

İnsan Hakları Bakımından Globalleşme Problemi

Bu başlık altında, ekonomik, sosyal ve siyasal alanlarda globalleşme olarak anılan sürecin insan haklarının gerçekleştirilmesi ve korunması çabalarına etkileri tartışılmıştır. Globalleşme, insani faaliyetlerin, yapılan seçimlerin dışında olup biten bir süreç değildir. Eğer bu süreç insanlar tarafından planlanıp uygulanıyorsa, her ne kadar bazı seçimlerin öngörülemez sonuçları da globalleşme sürecinin önemli bir parçası olsa da, insanların insan adına o sürece müdahale etmesi de söz konusu olsa gerektir. Günümüzdeki globalleşme sürecini belirleyen karar mekanizmaları ve bu mekanizmaların ne tür kararlar ürettikleri, bu kararları niçin ürettikleri, nasıl uyguladıkları sorularının, insan hakları savunucuları tarafından tartışılmasının önemli olduğu düşünülmüştür.
İnsan haklarının, özellikle de diğer hakların korunmasının koşulları olarak da karşımıza çıkabilen beslenme, barınma, sağlık ve eğitim haklarının gerçekleştirilmesi bakımından global adalet(sizlik) sorunu ve bu sorun karşısında insan hakları savunucularının tutumları da, bu başlık altında ele alınmıştır.

Avrupa Birliği'nde İnsan Hakları, Avrupa'da İnsan Hakları Hareketi

Avrupa insan hakları hareketinin birikimleri, Türkiye insan hakları hareketi için de önemli olmuştur. Avrupa Birliğinin kurumsal gelişmesinin, bu bağlamda insan hakları standartlarıyla ilgili gelişmelerin ve Avrupa insan hakları hareketinin bu gelişmeler karşısındaki tutumunun, Türkiye insan hakları savunucuları tarafından da tartışılması gerekli görülmüştür.

İnsan Haklarının Korunmasında Hukuk Problemi

20. yüzyılın ikinci yarısında, insan haklarının ulusal ve uluslararası düzeylerde hukuk normları yoluyla korunması vurgulanmış ve bu alanda Evrensel Bildirgeden bu yana önemli başarılar elde edilmiştir. Bu başarılarda, insan hakları savunucularının, özellikle harekete geçirme düzeyinde, önemli katkıları olmuştur. Öte yandan, bu normların insan haklarını hukuka indirgemesi, insan haklarının gerçekleştirilmesi ve korunması bakımından sakıncalar da yaratabilmektedir. Çatışan hukuk normlarının aynı belgelerde yer alması; bunun da, birbiriyle bağdaşmaz uygulamaların aynı insan hakları belgeleriyle haklı gösterilmesine yol açması, sorunun yalnızca bir yanıdır.

İnsan Hakları ve Dayanışma Problemi

Sistematik işkence, zorunlu göç ve iltica problemleri gibi, sonuçları bakımından insan hakları felaketleri olarak niteleyebileceğimiz durumlarda insan hakları savunucularının faaliyetleri ve bu faaliyetlerde mağdurların ihtiyaçlarının ve bakışlarının söz konusu faaliyetlerde nasıl etkili olduğunun tartışılması amaçlanmıştır.
Ayrıca, Marmara depreminde gördüğümüz gibi, büyük çaplı 'doğal' felaketler, insan haklarının korunması bakımından derin sorunlara ve zorluklara yol açan durumlardır. Bu tür 'felaket' durumlarında, insan haklarının getirdiği uygulamaya ilişkin sonuçların fark edilmesi ve uygulamaya konması, büyük önem taşımaktadır.
Bu gibi durumlarda, mağdurların deneyimleri ile insan hakları kuruluşlarının ya da tek tek savunucuların tutumları arasındaki ilişkinin doğru kurulması, bir problem olarak karşımıza çıkıyor. Söz konusu problemin belirlenmesi ışığında, ne tür tutumlar geliştirilebilir? Dayanışma kavramının uygulamaya ilişkin sonuçları ne olabilir? Konferans, bu sorunları ve daha geniş olarak insan hakları aktivistlerinin dayanışmasını ele almıştır.
Konferans, 4-5 Aralık 1999 tarihinde Ankara'da, Yusuf Alataş, Erol Anar, Sedat Aslantaş, Metin Bakkalcı, Fikret Başkaya, Osman Baydemir, Türkcan Baykal, Murat Belge, Akın Birdal, Tanıl Bora, Ender Büyükçulha, Hatice Can, Vedat Çetin, Lütfi Demirkapı, Sabri Dokuzoğuz, Selahattin Esmer, Yılmaz Ensaroğlu, Gül Erdost, Hale Eryılmaz, M. Semih Gemalmaz, Nazmi Gür, Nevzat Helvacı, Şükrü Hatun, Necdet İpekyüz, Sema Kılıçer, İoanna Kuçuradi, Berivan Kutlay, Ömer Laçiner, Veli Lök, Mahmut Ortakaya, M. Selim Ölçer, Hüsnü Öndül, Yavuz Önen, Sibel Özbudun, Haldun Özen, Yasemin Özdek, Ayşe Tatar-Peker, Bülent Peker, Feray Salman, Mithat Sancar, Gülşah Seydaoğlu, Ata Soyer, Şahika Yüksel, Mehmet Vural, Ragıp Zarakolu'nun katılımıyla yapılmıştır.

Globalleşme ve İnsan Hakları

Günümüzde devletler, uluslararası kuruluşlar, hatta şirketler, eylemlerini 'insan hakları' kavramıyla meşrulaştırma eğilimindedirler. Ancak globalleşme sürecinin, güç ve egemenlik merkezlerinin benimsediği ve etkili araçlarla, hatta güç kullanarak kabul ettirdikleri insan hakları anlayışı, bireysel negatif özgürlük haklarıyla sınırlıdır. Bu süreci dayatanlar, Evrensel Bildirgede ilân edilen insan haklarının bütünselliği ilkesine aykırı olarak, bu hakları, temel hakların 'ekonomik, sosyal ve kültürel haklar' başlığı altında anılanlarından tamamen yalıtmakta; ekonomik, sosyal ve kültürel hakları güvencelerden yoksun bırakmaktadırlar.
1. Konferansımız, merkezinde insanın değil sermayenin 'özgürlüğü' olan globalleşme sürecinin, insan hakları ve insan türünün geleceği bakımından, özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel haklar ile siyasal katılım hakları bakımından oluşturduğu bazı tehlikelerle ilgili kaygılarını vurgulamakta ve ekonomik alanın demokratikleştirilmesi hedefini belirlemektedir.
Sermayenin uluslararası hareket serbestisinin sınırsızlaşmasıyla birlikte, yoksullaştırılarak ve vesayet altına alınarak ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasal haklardan mahrum bırakılan geniş halk kesimleri için, temel hakların pratikte işlevsiz kalma tehlikesi; dahası, yoksullaştırılan ve yoksunlaştırılan kesimlerin, negatif özgürlük haklarını da 'lüks' olarak görmesi tehlikesi söz konusudur. Bu, insanlık tarihi açısından skandal teşkil etmektedir.
2. Globalleşme sürecinde, insan hakları kavramı yaygınlığa kavuşmakta, ama bu süreçte, insan hakları çeşitli çıkarlara hizmet edecek şekilde araçsallaştırılmaktadır.
3. Konferansımız, globalleşme sürecinde, siyasal sorunların askerîleştirilmesinden ve 'insanî müdahale' adı altında, bazı devlet bloklarının 'ulusal çıkarları' adına askerî müdahalelerde bulunmalarından rahatsızlığını ifade etmektedir.
Konferansımız, insan hakları açısından, askerî yollardan ulaşılacak çözümler olamayacağını; askerî müdahalelerin, amaçları ne olursa olsun beraberlerinde yeni insan hakları ihlâllerini de getirdiklerini vurgulamaktadır.
4. Konferansımız, uluslararası kamuoyu oluşturucu kitle iletişim araçlarının tekelci ve kâr isteğiyle belirlenen anti-demokratik yapılarının, insan hakları bakış açısından dönüştürülmesini, önemli bir görev olarak görmektedir.
Globalleşme sürecinde bir 'uluslararası kamuoyu' fikri güçlenmiş, ulus devletlerin 'içişleri'ne ait sayılan alanları ve hükümranlık haklarını insan hakları açısından daraltma eğilimini ortaya çıkarmıştır. İnsan hakları savunucuları, mevcut uluslararası kurumları sultasına alan politik ve ekonomik iktidarlardan bağımsız bir uluslararası kamuoyu alternatifi oluşturmayı hedeflemektedir. Bunu yaparken, mevcut kurumların meşruiyetini sorgulayarak onlar üzerinde dönüştürücü bir denetim kurmayı hedeflemektedirler.
5. Konferansımız, globalleşme sürecinde ivme kazanan milliyetçi ve cemaatçi eğilimlerin insan hakları bakımından getirdiği tehlikelere dikkat çekmekte, bu eğilimlerin insan hakları temelinde dönüştürülmesini, insan hakları savunucuları için bir hedef olarak belirlemektedir.
Globalleşme sürecinin olumsuz etkileri, milliyetçi ve cemaatçi tepkileri güçlendirmektedir. Devletlerin sosyal, ekonomik ve kültürel hakları gerçekleştirme görevlerinden çekilmeleri ve siyasal hakları kısıtlamaları, bu süreçte özellikle rol oynamaktadır. İnsan hakları savunucularının, hem doğrudan doğruya insan hakları ihlâllerini büyük çapta tahrik eden hem de temel hakları, milli ya da cemaatçi savunma kaygıları ve kendine 'özgülük' iddialarıyla açıkça kısıtlayan, hatta insan haklarının mantığını ve meşruiyetini reddedebilen akımlarla mücadele etmesi gerektiği açıktır.

Avrupa-Türkiye Ekseninde İnsan Hakları

İnsan haklarının uluslararası düzeyde kazandığı önemde ve insan haklarını korumayı amaçlayan normların gelişmesinde, Avrupa insan hakları hareketinin rolü önemli olmuştur. Bu çerçevede insan haklarında Avrupa standartları, bütün ülkeler için talep ettiğimiz standartlara örnek oluşturmaktadır. Fakat, Avrupa'da insan hakları alanında ciddi bazı sorunlar söz konusudur.
Birincisi, Avrupa insan hakları hareketinin başarısı, insan haklarının Avrupa'da da tam olarak korunduğu ve gerçekleştirildiği anlamına gelmemektedir. İnsan hakları alanında Avrupa'da da ciddi geri adımlar söz konusudur. Özellikle ekonomik, sosyal ve kültürel hakların gerçekleştirilmesi ve mültecilerin insan haklarının korunması alanında Avrupa, ciddi gerilemelere önderlik etmektedir. Bizzat iltica hakkının kullanılabilirliği, özellikle Avrupa Birliği kapsamında ve Avrupa Birliğinin başka bölge ülkelerine dayattığı düzenlemeler yoluyla neredeyse olanaksız hale gelmiştir. Avrupa Birliği ülkelerinde, globalleşme kapsamında, ekonominin anti-demokratik bir tarzda yapılanması hızlanmış; devlet, temel işlevleri olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakların gerçekleştirilmesiyle ilgili görevlerinden çekilmiştir. Avrupa'da ırkçılığın, yabancı düşmanlığının ve yabancı işçilere karşı saldırılarında artmasında, Avrupa hükümetlerinin bu politikaları doğrudan bir rol oynamaktadır.
İkincisi, Avrupa hükümetleri, insan haklarının başka ülkelerde ihlâl edilmesinde, baskıcı rejimlere uluslararası destek sağlayarak, militarist devletlere silah ve işkence aygıtları satarak ya da ülkelerinin geleceğini ipoteğe bağlayan rejimlere dış borç sağlayarak rol oynayabilmektedir. Avrupa hükümetleri, insan haklarını kendi rejimlerinin ya da ülkelerindeki belli kesimlerin çıkarları için araç olarak kullanabilmekte ya da bu çıkarlar söz konusu olduğunda, insan hakları iddialarından geri çekilebilmektedir.
6. Konferansımız, Türkiye insan hakları hareketini, Avrupalı insan hakları örgütleriyle dayanışma ilişkilerini geliştirerek, insan haklarının Avrupa'da ve Türkiye'de tam olarak korunması ve geliştirilmesi için etkin çalışmaya davet etmektedir.
İnsan haklarının siyasal, sosyal ve ekonomik alanlar da dahil bütün alanlarda devlet hukuklarının ve hükümet pratiklerinin temeli olması ilkesine karşın, Avrupa Birliği hukukunun açıkça tanımlanmış bir insan hakları normları bütününe dayanmaması gerçeği de Konferansımız tarafından ele alınmıştır.
7. Konferansımız, Avrupa Birliği aktörlerini, bütünleşme sürecini, ekonomik ya da siyasal kaygıların yanı sıra ve onların temelinde, bütünselliği içinde açıkça tanımlanmış insan hakları ilkelerine dayalı olarak sürdürülmeye; ayrıca, Avrupa Birliği kurumlarını, hükümet dışı kuruluşların katılım ve denetimine açarak demokratikleştirilmeye davet etmektedir.
8. Türkiye insan hakları savunucuları, yalnızca ülke içinde değil, evrensel ve bölgesel düzeyde de insan hakları standartlarının tam olarak gerçekleştirilmesi ve geliştirilmesi çabalarına etkin olarak katılmalı; bu amaçla, uluslararası mekanizmalarda temsil olanaklarını kullanmalıdır.
9. Konferansımız, Avrupa insan hakları hareketinin başarısı olan standartların, Türkiye'de de tam olarak uygulanması gerekliliğine işaret etmektedir.
Türkiye hükümeti, taraf olmadığı insan hakları belgelerine taraf olmalı; bütün belgelerdeki yükümlülükleri tam olarak yerine getirmeli; denetim ve rapor prosedürlerini etkin olarak işletmelidir. İnsan hakları mekanizmalarının Türkiye hakkındaki raporlarının yayımlanmasına, koşulsuz ve bekletmesiz olarak izin verilmelidir.
Türkiye, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü esas alan Avrupa asgari standartlarına uyum sağlamalıdır.
Türkiye'nin de taraf olduğu insan haklarını korumayı amaçlayan Avrupa bölgesel mekanizmalarının standartları sürekli olarak gözden geçirilmeli ve yükseltilmelidir.
10. Konferansımız, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesini, işkence ve kötü muamelenin etkin olarak araştırılmasına ve soruşturulmasına ilişkin uluslararası standartları kapsayan İstanbul Protokolünü uygulamaya koymaya çağırmaktadır.
11. İnsan hakları kuruluşları ve insan haklarıyla ilgili faaliyet yürüten diğer kuruluşlar arasında, eşitlik temelinde etkin ilişkiler ve belirli alanlarda koordinasyon geliştirilmelidir.
12. Konferansımız, ülkelerde insan hakları değerlerinin ve demokratik kurumların başarılmasının, öncelikle ülke içindeki çabaların sonucu olacağını ve insan haklarını savunan uluslararası platformların da, ülke içindeki çabalara destek olması gerektiğini gözlemlemektedir.
Konferansımız, insan hakları kuruluşlarının devlet kuruluşlarıyla işbirliği yapıp yapmaması konusunu ele almıştır. İnsan hakları alanında yapılması gerekenlerle ilgili olarak, hükümet dışı kuruluşların bilgi birikimlerini ve bilgiye dayalı taleplerini hükümet organlarına etkin olarak iletmesi için işbirliği gereklidir. Ama devlet hükümet dışı kuruluşların, hükümet dışı kuruluşlar da devletin görevlerini üstlenmeye kalkışmamalıdır.
13. İnsan hakları kuruluşları, amaçlarını gerçekleştirebilmek bakımından, hükümetlerle iletişim içinde olmak durumundadır. İnsan haklarının korunması ve gerçekleştirilmesi çabalarında, insan hakları kuruluşlarının bilgi birikimi ve deneyimleri belirleyici kılınmalıdır. Bu iletişimin kuralları ve sınırları, insan hakları kuruluşları tarafından, bağlı oldukları ilkeler temelinde belirlenmelidir; bu ilkelerin belirlenmesi için bir komite oluşturulmalıdır.
14. Türkiye'de insan haklarının korunması ve gerçekleştirilmesini amaçlayan sivil toplum çabalarının serbestçe ve etkin olarak yürütülebilmesi için elverişli zemini oluşturmak, hükümetin öncelikli görevi olmalıdır. Bu amaçla, düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin yasal düzenlemeler, bütünüyle gözden geçirilmelidir. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin çalışmalarda, hükümet dışı kuruluşlarıyla işbirliği yapılmalıdır.
15. Konferansımız, insan hakları kuruluşları ve demokratik kuruluşlar üzerindeki baskı ve şiddet uygulamalarını kınamakta; hükümeti, bu tür uygulamaların Türkiye'nin her yerinde ortadan kaldırılması için etkin önlemler almaya davet etmektedir.
16. Konferansımız, Avrupa Birliği ülkelerinde ırkçılığın ve yabancı düşmanlığının gelişmesinden kaygılarını dile getirmekte; göçmen işçilere, yabancılara ve mültecilere karşı ayrımcı ve şiddet içeren pratiklere dikkat çekmekte; bu eğilim ve pratiklere karşı etkin önlemler alınmasını talep etmektedir.
17. Konferansımız, Avrupa Birliği ülkelerinde ve Türkiye'de iltica hakkının korunmasını engelleyen düzenleme ve pratiklere dikkat çekmektedir.
18. Konferansımız, Avrupa devletlerini, taraf oldukları global siyasal ve ekonomik ilişkilerin, yoksul ülkelerde ekonomik, sosyal ve kültürel haklar üzerindeki etkilerini hesaba katmaya ve olumsuz etkilerin önlenmesi için çaba göstermeye davet etmektedir.
19. Konferansımız, Avrupa insan hakları kuruluşlarını, hükümetlerinin insan haklarını başka çıkarlar için kullanmamaları ve bütün ilişkilerinde insan hakları normlarına tam olarak uygun davranmaları için zorlamaya davet etmektedir.

Hukuk ve İnsan Hakları

İnsan haklarının korunması ve geliştirilmesi çabalarında hukuk, temel bir önem taşımaktadır. Hukuksallaşma, insan hakları kavramının ve mücadelesinin vazgeçilmez bir boyutunu oluşturur. Ancak insan haklarını ulusal ve/veya uluslararası düzlemde pozitifleştirilmiş haklara indirgeyip daraltmak, onların tarihsel ve normatif anlamlarına aykırı düşer. Ayrıca, ülkemiz pratiğinde de olduğu gibi, bir yandan insan haklarının iyileştirilmesi adına hukuksal düzenlemeler yapılırken, öte yandan mevcut hukuk sistemi insan haklarının yerleştirilmesinin ve geliştirilmesinin önünde en büyük engeli oluşturabilmektedir. Hukukun bu ikili işlevini göz önünde tutan Konferansımız, insan haklarının geliştirilmesi için yeni hukuksal düzenlemeler yapılmasının önemini vurgularken, diğer yandan mevcut hukuk sisteminde insan hakları açısından sorun oluşturmaya devam eden alanlara dikkat çekmeyi gerekli görmüştür.
20. Konferansımız, insan haklarının bilgisine dayalı olarak oluşturulan uluslararası ve ulusal hukukun, insan haklarını korumada önemli bir yol olduğuna, ancak insan haklarının, onları korumak için oluşturulan hukuk normlarına indirgenemeyeceğine dikkat çekmektedir.
21. Konferansımız, Türkiye'de insan haklarının korunması için, yeni bir Anayasa ihtiyacına dikkat çekmektedir.
1982 Anayasası, demokratikleşme ve özgürlük arayışlarının önünde engel oluşturmaktadır, hatta insan hakları ihlallerinin bir kaynağı ve dayanağıdır. Bu Anayasa tamamen bir kenara bırakılarak, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla, özgürlük ve demokrasi talebine yanıt verecek, toplumsal dinamiklerin dayatacağı gelişmelere felsefe ve yapı olarak açık yeni bir anayasa hazırlanmalıdır. Ancak yeni bir anayasanın yapılmasının koşulları fiilen oluşuncaya kadar, mevcut Anayasanın insan haklarının ve demokrasinin önünde engel oluşturan maddelerinin yeniden düzenlenmesi de acil bir ihtiyaçtır.
22. Türkiye başta BM Yurttaş Hakları ve Siyasal Haklar Sözleşmesi ve protokolleri ile BM İktisadi, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi olmak üzere, bugüne kadar taraf olmadığı insan hakları sözleşmelerini onaylayarak bunlara taraf olmalıdır. İnsan hakları sözleşmelerini onaylama belgesinin ilgili uluslararası organa depo edilmesini erteleyerek yürürlük kazanmasını geciktirme ve temel hakları engelleyecek nitelikte çekinceler koyma siyasasına son verilmelidir.
23. Türkiye tarafından onaylanmış sözleşmelerin resmi çevirileri gözden geçirilmeli, gerekli düzeltmeler yapılmalıdır. Sözleşmelerle kurulan yargısal ve yarı-yargısal insan hakları organlarının ürettiği kararlar, ilgili devlet kurumları tarafından düzenli olarak Türkçe'ye çevrilmeli ve yayınlanmalıdır. Bu devlet açısından bir yükümlülük, yurttaş bakımından ise bilgi alma hakkının gereğidir.
Konferansımız, sözleşmelerle yükümlülük altına girilen normların üstünlüğü ilkesine ve bu sözleşmelerle kurulmuş olan insan hakları organları tarafından verilen kararların, ulusal yetkili makamlar eliyle zamanında ve amacına uygun biçimde yerine getirilmesinin bir yükümlülük olduğuna dikkat çekmektedir.
24. Konferansımız, Türkiye'de insan haklarını gerçekleştirme ve geliştirme perspektifine dayalı genel ve kapsamlı bir hukuk reformuna duyulan ihtiyaca dikkat çekmektedir. Hükümet, insan hakları çalışmalarında, insan hakları kuruluşlarının deneyim ve bilgi birikimlerinden yararlanmalıdır.
Soruna böyle bir anlayışla yaklaşmak yerine, konjonktürel hesaplarla hareket edildiği için, şimdiye kadar yapılan kısmi değişiklik ve düzeltmelerle insan hakları alanında ciddi mesafe almak mümkün olmamış; insan hakları reformu adı altında yapılan çalışmalar, insan hakları için yeni sorunlar doğurmuştur.
25. Konferansımız, hükümetten, İnsan Hakları Konseyinin ve İşkenceyi Önleme Ulusal Komitesinin kurulmasını ve bu kuruluşlarda insan hakları kuruluşlarının ve bağımsız uzmanların yer almasını talep etmektedir.
26. Ölüm cezası, savaş zamanı-barış zamanı ayrımı yapılmaksızın, istisnasız olarak hukuk sisteminden çıkarılmalıdır.
27. İşkence ve kötü muamele, Türkiye'de halen sistematik olarak devam etmektedir; hükümet, işkencenin önlenmesi yönündeki iradesini açıkça ortaya koymalı, İşkenceyi Önleme Ulusal Komitesi kurulmalı ve işkence ile kötü muamelenin etkin olarak araştırılması ve soruşturulması için uluslararası standartları kapsayan İstanbul Protokolünü destekleyerek uygulamalıdır.
İşkencenin sistematik olduğu koşullarda, kişilerin kolluk birimleri ya da adlî birimler tarafından özgürlüklerinden yoksun bırakılmalarından itibaren maruz kaldıkları her türlü kötü muamele, işkencedir. İşkencenin sistematik olup olmamasında önemli göstergelerden biri, işkence yapmakla suçlanan görevlilere etkin yaptırımlar uygulanıp uygulanmamasıdır. Türkiye'de işkence, öncelikle bu bakımdan sistematiktir.
28. Konferansımız, güvenlik güçlerinin başta silah kullanma olmak üzere bütün yetkilerinin insan hakları temelinde ve demokratik hukuk devleti normlarına göre yeniden düzenlenerek sınırlandırılmasının yaşam hakkı, vücut bütünlüğü ve özel yaşamın gizliliği gibi en asli insan haklarına yönelik vahim tehditlerin önlenmesi açısından hayatî önemde olduğunu hatırlatmaktadır.
29. Cezaevlerinde süregelen ağır sorunların çözülebilmesinin ilk adımı olarak, insan onuruna saygıyı esas alan bir infaz sisteminin hukuksal temelleri bir an önce atılmalıdır.
30. İnsan haklarının korunması konusunda bulunmuş en etkili yolların başında gelen yargı mekanizmasının etkin ve adil bir şekilde işleyebilmesi için yargının bağımsız ve tarafsız olması şarttır. Bu bağlamda, öncelikle yargı bağımsızlığını sağlamaya yönelik hukuksal düzenlemelerin yapılması; yargı birliğinin sağlanması ve özellikle Devlet Güvenlik Mahkemelerinin hukuk sisteminden tümüyle çıkarılması gerekmektedir.
Ancak yargının bağımsızlığı, tarafsızlığını kendiliğinden sağlamaya yetmez. Bunun için, yargının her şeyden önce resmi devlet politikalarının kollayıcısı olma tutumundan uzaklaşması ve siyasal muhalifleri hasım gibi görmekten vazgeçmesi gerekir.
31. Yargıç, savcı, avukat ve diğer adli personel ile yasayı uygulamakla yetkili olan kamu görevlilerinin taraf olunan insan hakları sözleşmeleri ile düzenlenen standartlar ve üstlenilen yükümlülükler konusunda düzenli olarak meslek içi eğitime tabi tutulması amacıyla, ilgili bakanlıklar, Türkiye Barolar Birliği, üniversiteler ve insan hakları alanında çalışan gönüllü kuruluşlar etkin biçimde çaba göstermeli ve işbirliği yapmalıdır.
32. Anadilde eğitim ve kendini ifade hakkının önündeki yasal ve pratik engeller kaldırılmalıdır.
33. Zorunlu göçün insan hakları bakımından yarattığı sonuçlar derhal giderilmeli; bu alandaki çalışmalarda, BM Yol Gösterici İlkelerine uyulmalıdır.
34. Çocukların çalıştırılması, sokakta yaşamak zorunda bırakılması ve silahlandırılması gibi olgulara karşı etkin önlemler alınmalı; hükümet, çocuklara çocukluklarını iade edilmelidir.
35. İnsan hakları ihlallerinin önlenebilmesi bakımından, siyasal erkin ve kamu otoritelerinin denetiminde yargı mekanizması dışında, devlet dışı kuruluşların da etkin rol alacağı kurumlar oluşturulmalı; İnsan Hakları Konseyi kurulmalıdır.
36. İnsan hakları hukuku belgeleri ve iç hukukumuza göre geçici nitelikte olması gereken, hakların ve özgürlüklerin daha fazla kısıtlanmasına ve uygulamada insan hakları ihlallerine yol açan istisnai yönetim usullerine (sıkıyönetim, olağanüstü hal) son verilmelidir.
37. Konferansımız, dünyanın her yerindeki silahlı çatışmaların taraflarını, Cenevre Sözleşmelerinin başta ortak 3. maddesi olmak üzere, yaşam hakkı, işkence yasağı, ayrımcılık yasağı, kölelik kulluk yasağı, inanma özgürlüğü, çocuk hakları, yaşlıların ve özürlülerin korunması ile insancıl hukukun ve insan hakları hukukunun diğer ortak ilke ve değerlerine her koşulda mutlak saygı göstermeye çağırır.
Konferansımız, genel olarak savaşlarda ve halen dünyanın 55 noktasında süren iç savaşlarda, en fazla zararı sivillerin görmekte olduğuna dikkat çekmektedir. Konferansımız, savaş ortamlarında yaşayan sivil halkın, "insancıl ilkelerin ve kamunun korunması altında" olduğunu hatırlatmaktadır.
1949 tarihli Cenevre Sözleşmelerinin 1977 tarihli 1 ve 2 nolu protokollerine Türkiye taraf olmalıdır.
38. 17 Temmuz 1998 tarihinde Roma'da kabul edilip, imza ve onaya açılan Uluslararası Ceza Mahkemesi statüsü, Türkiye tarafından bir an önce imzalanmalı ve onaylanmalıdır.
Konferansımız, soykırım suçları, insanlığa karşı işlenen suçlar, savaş suçları ve saldırı suçlarına ilişkin yargılama yetkisine sahip Uluslararası Ceza Mahkemesinin kuruluş aşamasına gelmesini, insan hakları hukuku ve insancıl hukukun gelişmesinin önemli bir aşaması olarak görmektedir. Uluslararası Ceza Mahkemelerinin kurulup işlemeye başlamasının; İnsan Hakları Evrensel Bildirisinde anlatımını bulan "...insanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilmez haklarını tanımanın, dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli" olduğu düşüncesinin bir sonucu ve bunun gelişmesine katkı sağlayacak önemli bir adım olduğuna inanıyoruz.
39. Konferansımız, vicdani ret hakkının ya da askerlikle yükümlü kişilerin alternatif görevler yapma hakkının, insan haklarının zorunlu bir sonucu olduğunu ilân eder ve bu hakkın tanınmasını talep eder.

İnsan Hakları İçin Dayanışma

Konferansımız, Türkiye insan hakları hareketinin dayanışma alanında birikimleri ve perspektifleri konusunda yoğun tartışmalara olanak sağlamıştır. Konferansta, insan hakları mücadelesinde örgütlülüğün önemli kazanımlara ve deneyimlerin yaygınlaşmasına yol açtığı vurgulanmış; ancak Türkiye'nin genç insan hakları hareketinin hayli geniş bir görev yüküyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekilmiştir. İhlallerin yoğunluğu nedeniyle, hakların hukuksal boyutu ve ihlaller konusunda yoğunlaşmanın, ayrıca özellikleri nedeniyle de devlet adına yapılan ve sorumluların cezalandırılmasının önünde engeller bulunan ihlaller üzerinde yoğunlaşmanın pratik bir zorunluluk olduğu saptanmıştır. İnsan hakları savunucuları, ihlallerin idari bir pratik olarak yoğun yaşandığı bir ortamda, kamu görevlilerince yapılan insan hakları ihlallerine dikkat çekmek ve bu ihlallerle etkin mücadele etmek durumundadır. Bununla birlikte, insan hakları savunucularının ihlallerin yapılmadığı bir ortamın inşa edilmesinde temel bir rol oynaması; bu yönde belirli öneriler geliştirmesi ve özellikle de insan hakları eğitimine öncelik vermesi gereğine dikkat çekilmiştir.
Yurttaşlara ulaşmada, ihlalleri saptamada ve kamuoyunu bilgilendirmede yeni araç ve yöntemlerin yaratılması; toplumun çeşitli kesimleri için eğitim çalışmaları yapılması, insan haklarının değişik alanlarında çalışan kurumlar arasındaki iletişim ve dayanışmada görülen eksikliklerin giderilmesi öncelikli ihtiyaçlar olarak saptamıştır.
40. Konferansımız, insan hakları savunucularının nihai hedefi olarak, insan hakları mücadelesine ihtiyaç duyulmayacağı koşulların oluşturulmasını; yani herkesin insan hakları savunucusu olduğu ve hiçbir ihlalin yapılmadığı, insan türünün her bireyinde insan haklarının gerçekleştiği ve korunduğu bir ortamın inşa edilmesini belirler.
41. Konferansımız, insan hakları aktivistlerinin görevlerinin, ihlâller karşısında dayanışma ile sınırlı olmadığını; dayanışma kavramının, kişiler ve gruplar arasında insan hakları için sürekli bir işbirliği ve karşılıklı desteği kapsadığını ilân etmektedir.
Dayanışma, yalnızca ihlâllere uğrayanları hukuksal, sosyal, tıbbî ya da psikolojik olarak desteklemeyi kapsayan ya da ihlâllere karşı ortak tutum göstermeyi gerektiren bir tutum değildir. Bunlar, dayanışmanın önemli gerekleri olmakla birlikte, dayanışma kavramı, insan haklarının insan türünün bütün üyeleri için korunması ve gerçekleştirilmesi için eylem birliğini gerektirir ve vesayet ilişkilerini ya da birilerinin birileri adına karar vermesini reddeder.
42. Konferansımız, insan hakları aktivistlerine, faaliyetlerinde ve özellikle ihlâllerle ve ihlâllere uğrayanlara ilgili dil seçiminde özenli olmanın; insan onuruna ve dayanışma kavramına uygun bir dil oluşturmanın önemini hatırlatır.
43. Konferansımız, zorunlu göç ve deprem gibi durumlarda insan haklarının korunması ve gerçekleştirmesinde özel zorlukların söz konusu olduğunu belirlemekte; bu tür durumlardaki başlıca zorluğun, devletin kendi güvenliğini sağlamak üzere yapılanması ve sosyal refah alanında sorumluluk üstlenmekten kaçınması olduğunu tespit etmektedir.
Bu tür durumlarda, insan hakları aktivistlerinin ve diğer ilgili hükümet dışı kuruluşların görevi, devletin görevlerini üstlenmek değil, devletin görevlerini ısrarla belirtmek ve devleti bu görevlerin gereğini yerine getirmeye zorlamak olmalıdır. Ancak, zor durumdaki kişilerin acil insanî gereksinimlerinin karşılanmasında da, mümkün olan bütün kaynaklara başvurmak ve ilgili bütün kuruluşlarla işbirliği yapmak gereklidir.
44. İnsan hakları savunucularının deprem ve zorunlu göç gibi durumlardaki öncelikli görevleri, bu durumlardan etkilenenlerin, acılarını atlatmalarına, acil gereksinimlerini karşılamalarına ve insan haklarının onların içinde bulundukları durumda gerektirdiklerini talep etmelerine katılmaktır.
45. Azınlık ve dışlanan gruplarla dayanışma, insan hakları savunucuları için özellikle önemli bir görevdir.
Azınlıklara karşı ayrımcılık ve şiddetin engellenmesi amacıyla, azınlıkların kültürel başarılarının tanıtılmasına ve onların toplumsal yaşama daha fazla katılmasına yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Bu amaçla, onların kültürel özelliklerini tanıtmaya yönelik dayanışma faaliyetleri de düzenlenmelidir.
46. İnsan hakları konusundaki bilgilenme ve duyarlılığı geliştirmek için, kitle iletişim araçları ve insan haklarını kamusal alana taşımanın başka yolları üzerinde çalışmalar yapılmalıdır.
Konferansımız, insan hakları savunucularına yönelik karalama, onlara karşı propaganda ve yanlış bilgilendirme ya da onların etkinliklerinden kamuoyunu bilgilendirmeme gibi tutumları, özellikle ele almıştır. İnsan hakları kuruluşlarının, kamuoyu oluşturmanın alternatif yollarının aranması ve kitle iletişim araçlarında çalışanların, insan hakları ve kuruluşları konusunda bilgilendirilmesi konusunda etkin çabalar göstermesi önerilmiştir.
47. İnsan hakları için mücadele, demokratikleşme ve barış çabalarıyla doğrudan ilişki içinde geliştirilmelidir.
48. İnsan hakları savunucuları üzerindeki anayasal, yasal, moral ve ekonomik baskının kaldırılması için, bu konuya dikkat çeken ve onlarla dayanışmayı arttıracak çalışmalar yapılmalıdır.
Konferansımız, ele alınan konuların çeşitli yönleriyle ilgili olarak daha geniş ve ayrıntılı tartışmalara duyulan gereksinimi belirlemekte ve insan hakları tartışmalarının geliştirilmesini temenni etmektedir.