Helmut Helmut Oberdiek * 18.9.1947 — † 27.4.2016
dictionary  HH'de oturan, HF'lu olan HO'nun kütüphanesi
Kitabım Wikim Sergim Arşivim Eklerim

"Kayıplar"

12 Eylül 1980 ile 12 Eylül 2000 arası


80'li yıllarda Türkiye'de sadece birkaç "kayıp" olayı yaşandı. Kolluk kuvvetlerinin amacı, gözaltına alınan kişiyi öldürmek değil, onu itirafa zorlamak olduğuna göre gözaltında ölen kişiler "hatalı" sorgudan geçmiş de denilebilir.

Öte yanda deneyimli sorgucuların (işkenceci de denilebilir) bildikleri bir gerçek daha var. Hakaret, küfür, dayaktan başka aşağılama yöntemlerle (sorgulananları çıplak bırakıp onurlarla oynamak ya da bir yakına cinsel saldırıda bulunma tehditleri gibi) konuşturulmayan kişilere karşı kullanılan yöntem ölüm korkusudur. Sorgulanan kişi fiziki olarak işkenceye dayanamayacağını düşünebildiği gibi "sahte infaz" (şakağa dayanmış tabanca ya da iple asma girişimi ya da üst katlarda açık pencerede atma tehdidi) yöntemlerle bu korku yaratılabilir.

İşte böyle durumlarda "kaza"lar meydana gelmiştir. Bu şekilde hayatlarını verenlerin çoğu "gözaltında ölüm" listelerindedir. Failler anlaştığı durumlarda ölüler saklanmış /gizli gömülmüş) ve böylece ilk kayıplar yaşanmaya başlandı. Batı illerinde benzer bir olgu 90'lı yıllarda devam ettiyse de (burada özellikle sol illegal örgütlerin militan kadrolarından insanlar "kayboluyordu")1 özellikle Güneydoğu’da farklı bir durum gelişti.

Kürtlerin "yurtsever" dediği insanlar sokak ortasında öldürülüyordu (bunda Hizbullah önemli bir rol oyandı), bilinen kolluk kuvvetleri ya da bilinmeyen derin devlet unsurları tarafından kaçırılıp kısa veya uzun bir sorgudan sonra bilerek ve isteyerek öldürülüyordu. Amaç, çevresinden kopartılan (özgürlüğünden yoksun bırakılan) insanlara "her an beni öldürebilirler" mesajını vermek, sindirmek yani. "Kaybolma" korkusu ölme korkusundan daha kötü, çünkü kimsenin anma olanağı yoktu.

1990’lı yıllarda görülen artış için bazı nedenler şunlar:

  • polis (ya da jandarma) gözaltı olayları inkar ediyordu;2

  • gözaltı süresi Batı’da 15 gün ve OHAL bölgesinde 30 gün idi, bu zaman içinde zanlılar kimse ile görüştürülmüyordu;

  • belirli bir zaman sonra "kayıplar" muhalif basın için "moda" oldu; gözaltı süresi dolmadan "kayıp" haberleri gazetelerde yer aldı; aynı zaman İHD her kayıp için (siyasi olmayan vakıalar için de) adres oldu;

  • İHD’de şikayette bulunanlar sonraki gelişmelerden İHD’yi haberdar etmedi (başka yerde ortaya çıkan ya da ölü bulunanlar).

Kayıp olaylara bakınca ilk soru devleti temsil eden güçler tarafından gözaltına alınmış mı alınmamış mı sorusu teşkil eder. "Ortadan kaybolanlar" için bundan şüphe edilebilir, çünkü özel bir nedenle (ya da Mafya ilişkisinden ötürü) ya da Hizbullah tarafından da insanlar kaçırılabilirdi.3

İHD tarafından yayınlanan ve birçok İnternet sitesinde bulunan 800’ü aşkın liste asgari bir düzeltme işlevinden geçti. Haber alınan birçok olay listeden çıkartıldı. Bunun için bu çalışmama İHD listesini temel aldım (TİHV listesi ya da yıllık raporlara giren olay sayısı çok az ve bunun için bence yetersiz).

YAPTIĞIM DEĞİŞİKLİKLER

Emniyet Genel Müdürlüğü’nde 20 Aralık 1996 tarihinde bir "Kayıplar Araştırma Bürosu" kuruldu (kısaca "büro"). Kısa bir süre sonra "büro" İHD tarafından 1995 ile 1996 yıllara ait aylık raporlarında yer alan tüm "kayıp" olayları incelediğini açıkladı.

"Büro"nun amacı olayları aydınlatmak olmadığını İHD yalanlamak olduğunu söylemek güç değil. Gene de sonuçlara bir bakmak lazım. Bir kere 360 olaydan 150’si hakkında hiçbir bilgi yok (jandarmanın sorumlu olduğu bölgelere "bakma olanağı yokmuş mesela). Bundan başka 80 olay için "gözaltına alındıklarına dair kayıt bulunmamış" demekle aslında bunlara da yanıt verilmemiş oldular. Özetle 360 olaydan 230’u hakkında bilgi yok demek lazım.

"Kaydı yok" denilen 80 olaydan 19’u TİHV raporlarında var, İHD listesinde ise 61’ini muhafaza edilmiş, yani 19’u silinmiş. Demek bunlar hakkında yeni bilgi gelmiş (örnekler aşağıda). Ö dönemde gözaltılar kayda geçmediği için İHD 61 olayı silmemekte haklı diyebiliriz. Gene de "gerçek gözaltı" konusunda ciddi şüphelerim olan şu vakıaları "yeni" listeden çıkarttım:

Teslim Demir

Mayıs 96

Adana

Hatice Kutan

19 Kasım 95

Ankara

Lokman Saçaklı

22 Mart 95

Diyarbakır

Abdullah Anuk

18 Ocak 96

Yüksekova

Ercan............

9 Ağustos 96

İstanbul

Hasan Kütri

9 Ağustos 96

İstanbul

Haluk Şener

11 Aralık 96

İstanbul

Hasan Yılmaz

18 Haziran 96

İstanbul

Sedat Akkoyun

5 Mayıs 96

İstanbul

Beko Özer

17 Kasım 95

Yenibosna

İbrahim Özer

17 Kasım 95

Yenibosna

Mazlum Özer

17 Kasım 95

Yenibosna

Rıza Alhas

17 Kasım 95

Yenibosna

Tacim Taş

17 Kasım 95

Yenibosna

Tonguç Ok

Ocak 97

Gebze

Sultan Ocar

10 Ocak 96

Pazarcık

Mehmet Batıl

Aralık 96

Nusaybin

Hıdır Göktaş

21 Temmuz 95

Hozat

Mehmet Ekti iki kez listeye girmiş idi; bu yüzden silindi. İbrahim Malgir iki yerde birbirine yakın tarih ve yer olarak vardı; bu yüzden birini sildim. Ahmet İbak ile Ahmet Özer sadece 1994 yılı olarak verilmişti. Bunlar Ekim 1994 belirli bir köyde kaybolan Ahmet İbek ile Ahmet Özdemir’e çok benzediğinden sildim. Ayrıca sadece Gazal (soyadı yok) ve 1980 diye verilen olayı da sildim, çünkü 12 Eylül öncesi meydana gelmiş olma olasılığı var.

"Büro"nun araştırmasına göre 49 kişi 9 aya varan gözaltı ya da tutukluluk sonrasında tahliye olmuş. Bunlar arasında sadece Ramazan, Sait ile İlhan Avşar İHD listesinde muhafaza edilmişti. İHD verilerine göre Mersin’de 11 Nisan 1995 tarihinde bunlar gözaltına alınmış. "Büro"ya göre 8 günlük gözaltıdan sonra 6 ay tutuklu kalmış ve tahliye olmuşlar. Bu bilgilerden şüphe etmem yersiz olduğundan bu kişileri de listeden çıkarttım.

Artık İHD listesinde yer almayan Fahriye Mordeniz için "büro"nun bilgisi yanlış. Kendisi tahliye edilenler arasında değil "ölü bulunanlar" arasında saymak lazım. Kocası ve Ramazan Yazıcı ile birlikte Kasım 1996’da Diyarbakır’da kayolanlar Kasım 1998’de Cizre’de bulundular.

"Büro"nun verdiği bilgilere göre 50 kişi cezaevinde imiş. Bunlardan üçü İHD listesinde buldum. Antep’e Kasım 1996’da "kayıp" Kamber Turunç ile İzmir’de Haziran 1996’da "kayıp" Sefer Altun’u listeden çıkarttım. Bir bir tek Hıdır Öztürk durum farklı. İHD Kasım 1996 raporunda yer alan bilgilere göre annesine "operasyona götürülmüş" denmiş. "Büro"nun bilgileri de pek farklı değil. Onun için bu vakıa listede kalması bence uygun.

"Büro"nun yanıtında başka kategoriler daha var. Bunlardan biri "örgüte katılanlar". Örneğin Bingöl’de şehir merkezinden 18 Eylül 1996 tarihinde "kaybolan" dört genç. Biraz rastlantı sonucunda bunlardan üçünü "Bingöl şehitleri" arasında buldum. Dolaysıyla hepsini listeden çıkarttım (Müzeyyen Kaya, Murat Ertan, Ayhan Aydemir ile Sibel Küçükbilezikçi). bu sayfaya bk.

Hikmet Yakut da "şehitler" arasında (demek "büro" haklı; bu sayfaya bk). Arzu Ok ile Mehmet Özenc İHD listesinden alınmıştı. Onlar da örgüte katılanlar arasında idi.

"Arananlar" arasında Edip Aksoy ile Orhan Cingöz’ü başka bir nedenle listeden çıkarttım. Abdülkadir Aygan isimli itirafçının anlatımlarına göre her ikisi öldürülmüş. Gösterdiği mezarda bulunan dört kişinin kemikleri ile kesin teşhis mümkün olmadığı halde, başka olaylar için Aygan’ın anlatımları doğru çıktığından bu konuda da pek şüphe duymuyorum. Öte yanda "aranıyor" denilen Yakup Aslan ile Sait Güngör’ü listeden çıkartmdım.

Kemal Macit olayına gelince "büro" onu ölü bulunanlar arasında göstermekle muhtemelen haklı. Bunun için adını listeden çıkarttım. Ölü bulunan diğer 8 kişi İHD kendisi çıkartmıştı zaten. Bu 9 kişinin nasıl öldüğüne dair hiçbir bilgi vermeyen "büro" kolluk kuvvetleri sorumlu değil demek istemiş galiba.

"Ortadan kayıp" diye sıralanan olaylar için "büro" emniyetin alakası yok demek istiyor. Bunlardan ben Selahattin Gümürcü (Diyarbakır, Kasım 1996), Sadun Keve (Van-Çatak Temmuz 1996) ile Yusuf Sut, Hatip Doğan, Hanifi Yaman, Haluk Akay, Binnur Çakıcı (Çakırer), Güllü Deniz ve A.Kadir Ural listeden çıkarttım. Bedri Balta konusunda "büro"nun yanlışı olsa gerek, çünkü gözaltında alındığına dair tanık var.

"Büro" ile İHD verilerinin karşılaştırılması sonucunda İHD 77 olay çıkartmıştı. Ben ek olarak 36 olay çıkarttım. Akabinde bir adım daha ileri giderek İHD 1995 ile 1996 yıllarda tuttuğu raporlara baktım. Gözaltına alındıklarına dair şüphe duyduğum 26 olay İHD kendisi listeden çıkartmıştı. Ben 16 olay daha listeden çıkarttım. Çıkartılanlar şunlar:

Ahmet Ata

Ali Yegül

Baki Ataç

Eyüp Çelik

Gürsel Şahinkaya

Harun Yıldız

Hüseyin Ateş

İsmail Şahin

İsmail Ece

İzzettin Akar

M. Ali Eser

M. Nuri Beyazıt

Nuray Aydoğan

Sadullah Ağaç

Salih Çelik

Selahattin Gök

Toplam olarak İHD ile ben 155 vakıa listeden silmiş olduk. Aylık raporlarla kıyaslandığında (360) %43’lük bir yanılgı payı ortaya çıkıyor. Bunların çoğu İHD tarafından keşfedilmişti. Benim (haklı-haksız?) ek olarak çıkarttıklarımı hesap edersek %14,4’lük bir yanılgı payı kalıyor. Kayıpların 1995 ile 1996 yıllar kadar yüksek olan 1993, 1994 ile 1997 yılları için belki benzer bir çalışma yürütmek lazım.

Ek bilgiler: TİHV

TİHV’in günlük bültenler ve yıllık raporlarına bakmakla bulduklarım şunlar: 1996 yıllığında sayfa 359’da 200 kişinin ölü bulunduğu beyan ediliyor. Örnek olarak verilen olaylardan sadece 1995 yılındaki kayıplar arasında yer alan Süleyman Abak ve Abdullah Abak hala İHD listesinde idi.

A. Aygan’ın anlatımları TİHV raporlarında ayrıntılı olarak verilmekte. Bunlara göre Edip Aksoy ve Orhan Cingöz’den başka Ocak 1994’te kaybolan Fethi Yıldırım’ı de listeden çıkartmak gerek. Mart 2004’te kaybolan Murat Aslan’ın cesedi A. Aygan’ın tarifesi üzerinde bulundu. Onu da listeden çıkarttım. Benzer nedenlerle Fikri Özgen ile Hakki Kaya da artık ölüler arasında saymak gerek.

Murat Aslan’ın cesedinin bulunmasından başka A. Aygan’ın inandırıcılığını artıran en büyük olay 2004 yılının sonuna doğru yaşandı. Onun anlatımı sonucu Diyarbakır ili Kulp ilçesine bağlı Alaca köyü yakınlarında toplu mezar bulundu ve içinde bulunan kemikler 1993 yılında kaybolan Mehmet Şah Atala (Şah Atalay), Nusrettin Yerlikaya, Turan Demir, Behçet Tutuş, Bahri Şimşek, Şerif Avar (Şerif Abar), Hasan Avar (Hasan Abar), Salih Akdeniz, Celil Aydoğdu, Ümit Taş (Behçet Taş) ile Abdi Yamuk’a ait olduğu DNA testleri ile tespit edildi. Bunların isimlerini "kayıp" listesinden çıkartmak gerekir.

TİHV’in 1997 yıllığında "ölü bulunanlar" diye sıralanan olaylardan Ekrem Çelik, Renas Ülgen (Halil Ülger) ve Ali Ucar’ın isimleri listede duruyordu. Onları da çıkarttım.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)

AİHM’e yapılan başvurular arasında bir takım "kayıp" olayı da var. Özellikle 2003 ile 2006 yılları arasında verilen kararlarda İHD listesinde yer almayan olaylara da rastladım. Öte yanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ikinci maddesi (yaşam hakkı) ihlal edilmedi diye karar veren AİHM'den farklı düşündüğüm olaylar da var. Bunun nedenini İngilizce olarak yazdığım bir taslak raporda var (bu sayfaya bk.)

Görüşümü özetlersem, bence AİHM haksız olarak ceza mahkemesi gibi hareket eder. Bence görevi ihlal var mı, yok mu diye bir karara varması lazım ve mağdurlara ona göre tazminat tanır. Bu bir nevi "devlet suçlu" demek olsa da bir ceza mahkemesi gibi "şüphe varsa sanık lehine karar verilir" diye bir ilke özellikle alışkanlık haline gelmiş ve belirli bir "model" (şablon, İngilizce’de "pattern" denilir) varsa ihlallerde olayların akışına göre karar vermek gerekir bence.

Biraz daha somut olarak söylersem, mağdur tarafının olayı aktarma şekli inandırıcı mıdır yoksa abartılı veya yanlış mıdır diye bir soruya yanıt aradığımda AİHM’den farklı yorumladığım olaylar sadece "kayıp" olgusunda değil, benzer bir şekilde tanık zor bulunan işkence örneklerinde de çok.

Hizbullah kurbanları

2000 yılın başında Hizbullah’a karşı başlatılan operasyonlarda birçok cesede ulaşıldı. Bunlardan bazılar 25.01.2000 tarihli Radikal, 03.02.2000 tarihli Evrensel, ve 04.02.2000 tarihli Milliyet ile Radikal gazetelerinde bulunur. Ek olarak TİHV 2000 yılına ait rapora da bakmak lazım. Bundan başka http://www.ihddiyarbakir.com/dosya/raporlar/2000/Hizbullah_rapor.htm adresinde İHD Diyarbakır Şubesi Hizbullah ana davasının iddianamesinde geçen birçok "maktul" ismi yer alıyor. Ben bunları kayıp listesiyle karşılaştırdım ve İHD listesinde 15 kadar Hizbullah kurbanı buldum. Devletten ayrı bir yapılanma tarafından kaçırılmışlar demekten başka bunları artık ölü olarak kabul etmek lazım, "kayıp" değil yani.

Ek olaylar

Gözümden kaçıp çıkartmadığım olay şüphesiz vardır. Öte yanda AİHM kararlarına bakıp unutulmuş olay da var. TİHV kaynaklarından da ek olay buldum ve nihayet çok düşük boyutta tuttuğum özel arşivimde (şuraya bk., kayıp olayları N70 ile bulunur) ek olaylar buldum. Bunların toplamı 30 kadardır.

Metinler (php)

Sade Listeler

Açıklamalı Listeler

Yaşam hakkı

"Kayıplar"
rtf 922kB

"Kayıplar"
xls 370kB

"Kayıplar"

Gözaltında ölüm

rtf 582kB

Gözaltında Ölüm

xls 112 kB

Gözaltında Ölüm

Silahlı grupların saldırıları
rtf 1,7mB

Silahlı grupların saldırıları
xls 377kB

Silahlı grupların saldırıları

Öldürülen öğretmenler
html 99kB

Öldürülen öğretmenler

xls 41 kB

Öldürülen gazeteciler
html 51kB

Öldürülen Gazeteciler
xls 46kB


1 Kayıp olgusunu Türkiye‘nin gündemine taşıyacak "en ünlü" olay Hasan Ocak olabilir, fakat kendisi ölü bulundu.

2 İçişleri Bakanlığını 3 Temmuz 1995 tarihli bir genelge ile kurulan "gözaltı izleme birimleri" çok sonradan bir işlev gördü, çünkü baştan bu birimlere haber verilmiyordu.

3 Hizbullah devlet adına ya da devlet destekli çalışmış diye bir itiraz olabilir. Bu teze değinmeden enazından şu denilebilir: H. Velioğlu öldürüldükten sonra durum değişmiştir ve devlet cinayetlerden sorumlu olan sözde veya gerçek failleri yargılamaya başladı.

- Site Haritasi - Impressum