Helmut Helmut Oberdiek * 18.9.1947 — † 27.4.2016
dictionary  HH'de oturan, HF'lu olan HO'nun kütüphanesi
Kitabım Wikim Sergim Arşivim Eklerim
01 02 03 04 05 06 07 08 09 10 11 12 13 14

GÖZLER TÜRKİYE'YE ÇEVRİLİRKEN

1977 yılında üniversiteden mezun olduktan sonra gerek pederimin hasta olması ve gerekse Herford'da iyi bir dost çevresinin bulunmasından ötürü tekrar memleketime yerleştim. Sözleşmeli öğretmen olarak para kazanmamın dışında kalan zamanımı genellikle dernekçilik yaparak, yani Türkiye'lilerin Buluşma Merkezi'nde çalışarak değerlendiriyordum. Bir kaç kez de Tübingen'de geride bıraktığım arkadaşlarımı ziyaret ettim.
Birlikte okuduğum öğrenciler arasında en geniş teorik bilgiye sahip olan arkadaş Ege Üniversitesi'nde kısa bir doçentlik serüveninden sonra gene Tübingen'e gelmişti. Türkiye'de kazandığı deneyimleri ile mantar gibi ortaya çıkan örgütler hakkında bizden çok daha net bir görüşe sahipti. Sağ-sol çatışmalarının en yoğun yaşandığı dönemde Almanya'dan Türkiye'ye yönelik dayanışma hareketinde bizim de katkımız olabileceğini savunuyordu.
1979 yılında Tübingen'e yaptığım bir ziyaret sırasında bu arkadaş, bana Almanya'daki Türkiye'lilere yönelik yayınlanan bir dergiyi gösterdi. Kendisi daha önce dergiyi çıkartanlarla konuşmuş, Almanya'da çalışan işçilere yönelik makalelere ihtiyaçları olduğunu öğrenmişti. Derneklerde ve tercümanlıklarımla kazandığım deneyimlerimden faydalanarak işçilere faydalı olan bilgiler içeren yazı hazırlamam pek zor değildi. Herford'a döndükten sonra iyi bildiğim konular arasından yıllık vergi denkleştirme sorunu seçip Türkçe hazırladığım makaleyi Hamburg'ta gösterilen adrese yolladım.
Yazımla birlikte dergi için bu tür yazılara gereksinim olup olmadığını da sordum. Tasarımda bir nevi "hukuk köşesi" gibi ya da "haklarınızı bilin" başlıklı makaleler vardı. Ancak gelişme daha farklı oldu. Telefonda konuşmak pahalı olduğu için uzak yerlerle ilişkilerimi genellikle mektupla sürdürdüğüm o dönemde bir kaç gün sonra bana Hamburg'tan bir telefon geldi: "Adım Memet Tekin. Helmut Oberdiek ile görüşebilir miyim?" Çok kibar konuşan adam konuyu uzatmadan Hamburg ile Herford arasında bulunan Braunschweig kentinde buluşmamızı önerdi.
Her halde gönderdiğim yazıyı Hamburg'takiler beğenmiş olacak ki bundan sonra ne şekilde yazı yazmamın uygun olacağını konuşmak istiyorlardı. Gerçi Memet Bey kesin bir konu üzerinde durmuyordu, ama mutlaka buluşmamız gerektiğini tekrar ve tekrar vurguluyordu. Aslında benim bir tek kişi ile konuşmak için bu kadar uzak bir yere gitmeye niyetim yoktu (180 kilometre). Bana paralı bir iş teklif etmiyordu ki, ona göre kendi cebimden benzin masrafı yapayım. Onun için Memet Beye başka bir öneri yaptım: "Siz Almanya'nın bir çok yerini gezdiğiniz için bir gün yolunuz bu taraftan geçerse uğrarsanız olmaz mı?" Ancak, beyefendi "ne kadar erken görüşürsek o kadar iyi olur" dedi ve eğer acil bir işim çıkmazsa hafta sonunda bir araya gelmemiz konusunda çok ısrar etti. Bunun üzerine tanımadığım adamı kıramadım ve "evet" dedim.
Böylece Herford'da sendikal alanda aktif ve siyasi konularda girişkin olan Mustafa arkadaşla beraber Braunschweig'e gittim. Memet'in yanında bulunan arkadaşın adı da Mustafa idi. Hamburg'tan gelenler baştan çok açık konuştular: "Biz Türkiye'de şu siyasetin taraftarıyız. Amacımız Türkiye'deki arkadaşlarımızın sürdürdüğü mücadeleyi Alman kamuoyuna tanıtmaktır. İlk aşamada Türkiye'de dergilerimizde yayınlanan temel teorik yazıları Almanca'ya çevirip kendimizi tanıtan bir broşür haline getirmek istiyoruz. Türkçeniz çok güzel olduğu için (kimler bunu söylemiyordu ki), acaba çeviri konusunda bize yardımcı olabilir misiniz?"
Demek benden işçiler için yazı yazmamı istemiyorlardı. Yıl 1979; Kahramanmaraş katliamından sonra Türkiye'de durum gittikçe bir iç savaşa doğru sürükleniyordu. Bir çok örgüt kurulmuştu ve her gün Memet Beyin örgütünden dahil olmak üzere insanlar ölüyordu. Bu durumda hiç kimse Almanya'daki işçi hakları konusunda fazla düşünemezdi. Bu arada 18 aylık stajyer öğretmen olarak çalışıyordum, fakat az da olsa zamanım vardı ve teorik yazılar çevirerek belki Türkiye hakkında daha fazla bir şey öğrenebilirdim. Belki bu sayede hiç olmasa bir örgütü daha yakından tanıma olanağım olurdu.
Arkadaşlar bu işi tek başıma yapmamı istemiyorlardı. Yazılar Almanya'nın değişik yerlerinde bulunan, dil bilen insanlara bölüm bölüm verilip kendilerine 2 aylık bir zaman tanınmıştı. O gün konuştuklarımızı teker teker hatırlamam olanaksız. Ancak baştan benim için en önemli konuda anlaştık. Memet ve arkadaşlarının siyasetlerini benimsemem asla söz konusu değildi. Onlar Türkiye'de belirli bir siyasete göre hareket ediyorlardı. Ama ben Türkiye'de herhangi bir siyasi hareketin parçası olamazdım. Bunun dışında yazılanlar hakkında eleştirilerim olduğunda benimle her konuyu tartışmaya hazır olduklarını da belirttiler.
2 ayda tamamlıyabileceğim bir bölümü yanıma alarak Braunschweig'ten ayrıldık. Çevirileri ben altı haftada bitirdim, fakat diğer arkadaşlar kendilerine verilen işi 2 ayda bitirememişler. Bu tür aksamalara "Türk usulu" çalışma diyorlardı; benimkisi ise "Alman disiplini" oluyordu. Sistemli çalışmamdan ötürü daha sonra farklı yöntemler de denedik. Türkiye'de çıkan yazıları birebir çevirmekten vazgeçtik. Bunun yerine Alman kamuoyunun ilgisini çekebilecek konular üzerine kendimiz broşürler hazırlamaya başladık. Bu amaçla Memet bir kaç kez Herford'a uğrardı ve kaleme alacağımız konuları tartışırdık. İyi Almanca bildiği için o yazdıklarımı eleştiriyordu. Ben de Türkçe ifade tarzının Almanlara uygun olmayan taraflarını düzeltiyordum. Böylece Türkçe malzeme de kullanarak yayınlarımızı hazırlardık.
İki yıldan beri Cumhuriyet gazetesine abone idim ve Türkiye'deki gelişmelerden azçok haberim vardı, ancak Memet ve çevresi olayları daha yakından takip ettikleri için daha geniş bilgileri vardı. Alman kamuoyuna Türkiye'deki hızlı gelişmeleri aktarabilmek için genel konular etrafında yazdığımız broşürler yeterli değildi. Çıkartılacak bir dergi/gazete meselesinin konuşulacağı Ocak 1980'de Frankfurt'ta düzenlenen bir toplantıya ben de çağırıldım. Aslında katılmak istemedim, çünkü oraya tecrübeli gazeteciler gelecekti ve benim bu tür işlerden pek haberim yoktu. Fakat Tübingen'den olan arkadaş da gelecekti ve bu bahane ile Frankfurt'a yakın bir köyde bulunan ablamın evini ziyaret edebilirdim. Onun için "gözlemci" olarak katılmayı kabul ettim.
Memet'in örgütünden de insanlar vardı. Ama daha çok örgütler dışında kalan Alman arkadaşların görüşleri dikkate alındı, çünkü dergi Alman kamuoyuna hitap edecekti. Kimin hangi konularda yazı yazabileceğini tartışıp herkese belirli bir görev verildi. Ben herhangi bir konuda uzman olmadığım için Cumhuriyet, Demokrat veya Aydınlık gazetelerinde çıkan ilginç yazıları çevirme işini üstüme aldım.
Bundan sonra Almanya çapında, genellikle Köln ya da Frankfurt'ta, yaptığımız toplantılara daha sık katılacaktım ve aşağı yukarı iki ayda bir 12 ve bazen 16 sayfalık "Türkei-Informationen" (Türkiye 'Hakkında' Bilgiler) isimli dergiyi çıkartacaktık. Frankfurt'ta yaptığımız böyle bir toplantının sonunda Memet'in babası ile de tanıştım. Demokrat gazetesinin imtiyaz sahibi olan Dursun Akçam, Jürgen Roth ve bazı Alman milletvekillerinin konuşacakları forumlara katılmak üzere gelmişti. Dursun Akçam'ın Memet adında bir oğlunun olmadığını ve Memet'in gerçek adının Taner Akçam olduğunu o vesile ile öğrendim.
Frankfurt'ta Cuma isimli bir arkadaşın evinde yaptığımız toplantıya Berlin'de yayınlanan "Tageszeitung" adlı bir gazeteden iki kişi Dursun Bey ile söyleşi yapmak üzere geldiler. Ancak söyleşi başlamadan 15 dakika önce Dursun Akçam'ın arkadaşı olan Profesör Orhan Tütengil'in öldürüldüğü haberi gelmişti. Buna rağmen söyleşi vermekten kaçınmadı, ancak vahşetin son bir örneğinin etkisi altında her soruya derin, uzun ve duygusal konuşmalarla yanıt verdi. Çeviri yapabilecek arkadaşlar için oldukça zor bir görev sayılıyordu. Ankara Merkez Kapalı Cezaevinden kaçıp Almanya'ya gelmesinden sonraki iki buçuk yıl içinde Taner iyi Almanca öğrenmişti ve Almanca'dan Türkçe'ye en iyi çeviri yapabilen oydu. Bana Türkçe'den Almanca'ya çevirme görevi düştü ve Dursun Beyin konuşması süresince hızlı hızlı not alıp daha sonra aynı uznlukta ve mümkün olduğu kadar aynı duygusallıkla Almanca'ya aktarmaya çalıştım.
Bu ve buna benzer olaylarda ispatladığım çeviri yeteneğimden ötürü Türkiye'den gelenlerin katıldığı toplantılara çevirmen olarak da çağırılacaktım ve pek farkına varmadan bölgeler üstü çalışma alanım genişliyecekti. Sonuçta kasabamda boş zamanımda yürüttüğüm derneksel çalışmalarımla diğer (Türkiye'ye yönelik) işlerim arasında bir tercih yapmak zorunda kaldım.
Kendimi bir dergi yazarı ya da gazeteci olarak görmüyordum, ancak elimde Türkçe metinler olunca onları özet halinde Almanca'ya çevirmek ya da bir olay hakkında çıkan değişik haberleri toplu bir yazı haline getirmek bana oldukça kolay geliyordu. Herford'da işçi arkadaşlarımla birlikte 50 tane zor sattığımız "Haber" isimli Almanca-Türkçe bülten ile 5,000 satan bir dergi arasında elbetteki fark vardı ve tercih "önem" derecesine göre yapılacağı için şüphesiz taşra çalışmalarıma elveda demem gerekiyordu.
Bunca fahri işlerim arasında aynı dönemde kazasız belasız son öğretmenlik sınavımı da başarıyla verdim. Öğretmen olarak işe başlamadan önce iki aylık bir tatilim vardı. Bu kez Tübingen'e ziyaret, ya da bir broşür daha yazmak gibi projelerim de yoktu. Üç yıldır Türkiye'ye gitmemiştim ve elime geçen böyle bir olanağı değerlendirmek istiyordum.
Geri
İçindekiler
İleri
- Site Haritasi - Impressum