Türkiye'deki cezaevlerinde yapılmış açlık grevleri

From B-Ob8ungen
Jump to navigation Jump to search
"Rote Hilfe" isimli cezaevlerinde olanlara yardım örgütünün logosu

Açlık grevi tuz ve şeker dışında vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerini almayarak aç kalma esasına dayanan bir protesto yöntemidir. 1991 tarihli Malta Bildirgesi'nde açlık grevi, "zihinsel olarak ehliyetli ve kendi iradesiyle açlık grevine karar vermiş kimsenin belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddetmesi" şeklinde tanımlanmıştır. Açlık grevi eyleminden farklı olarak, ölüm orucu eyleminde hiçbir gıda alınmaz. Oruç dini, sağlık, ve politik (açlık grevleri) nedenler gözetilerek yapılabilen bir eylemdir. "Ölüm orucu" kavramı ise Türkiye'nin cezaevlerinde sürdürülen eylemlerde gündeme geldi ve başka dillerde tam karşılığı bulunmayan bir eylem çeşididir.

Açlık grevi sonucu ölüm önemli tartışmalara sebep olmuştur. Bu eyleme bir intihar biçimi olarak yaklaşanlar olduğu gibi, ciddi bir siyasal savunma tarzı olarak kabul eden çevreler de bulunmaktadır.[1] Amacın ölmek olmadığına dair en önemli kriter, isteklerin yerine getirilmesi halinde eylemin bitecek oluşudur.[2] Açlık grevleri ve ölüm oruçları süreli, süresiz ve dönüşümlü olarak yapılabilir.

Eylül 20014'te kaleme alınan bu yazının amacı açlık grevleri etik, hukuk veya tıp bakımından tartışmak değil. Burada sadece Türkiye'deki cezaevlerinde bulunan siyasi tutuku ve hükümlülerin açlık grevleri hakkında kısmen İnternet ortamında bulunan bilgileri bir arada toplamaktır. Yazı içerisinde bulunan bazı linkler Türkçe Vikipedi, veya "enwiki" olarak English Wikipedia ya da "dewiki" olarak Deutsche Wikipedia'ya gider.

12 Eylül 1980'den önce yapılan açlık grevleri

Türkiye'de ilk yaygın açlık grevleri 1970'lı yılların sonları ile 1978 ve 1979 yıllarında yaşanmıştır.[2] 12 Eylül darbesinden önce yapılan açlık grevlerinden bazıları şöyle:

  • Nazım Hikmet Nisan ve Mayış 1950'de açlık grevine girerek genel af ilan edilmesini ve tahliye olmasını sağladı. 14 Nisan 1950 seçimlerini kazanan Demokrat Parti'nin çıkardığı af yasası Nâzım Hikmet'i doğrudan bağışlamıyor, yalnızca cezasının üçte ikisi indirilenler kapsamına alıyordu. 15 Temmuz 1950'de, Cerrahpaşa Hastanesi'nde iken, artık serbest olduğu kendisine avukatlarınca bildirildi.[3]
  • Celâl Bayar Mart 1963'te tekrar tutuklanırken 3 günlük bir açlık grevi yapmıştır.[4]
  • 17 Mayıs 1969 tarihinde İstanbul Toptaşı Cezaevi'nde 500 mahkum af isteğiyle açlık grevine başladı.[5]
  • Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan idam edilmelerinden hemen önce, Nisan 1972'de Mamak Askeri Cezaevi'nde 12 günlük bir açlık grevi başlattılar.[4]
  • Ağustos 1980'de Davutpaşa Askeri Cezaevi'nde 9 günlük bir açlık grevi yapıldı[6]

Diyarbakır Cezaevi

Diyarbakır Cezaevi ya da "5 Nolu Zindan" olarak da bilinen Diyarbakır Askeri Cezaevi, 12 Eylül'den sonra yaşanan işkenceler ile ön plana çıktı. Diyarbakır eski Belediye Başkanı Mehdi Zana "cehennem" dediği Diyarbakır Cezaevi'nin "Allah"ı, mahkûmların kendi deyişiyle Binbaşı Esat Oktay Yıldıran'dı. Yıldıran Diyarbakır Cezaevi'nde 7'nci Kolordu Komutanı Kemal Yamak'ın verdiği geniş yetkilerle cezaevi iç güvenlik komutanı olarak görev yaptı. Ekim 1988'de tayın edildiği İstanbul'da bir belediye otobüsü içinde seyahat ederken, muhtemelen o sırada PKK saflarında yer alan bir militan tarafından öldürüldü.[7] 1981 ve 1984 yılları arasında cezaevinde 34 kişi hayatını kaybetti. Ölenler arasında yapılan işkencelere karşı intihar eden veya kendini yakanlar olduğu gibi, işkence sonucu ölenler de vardı. O dönemde dışarıda pek duyulmayan açlık grevlerinde yaşamını yitirenler de vardı. PKK saflarında yer alan Ali Erek, 20 Nisan 1981’de zorla yedirilen bir ekmeğin yemek borusunu kesmesi nedeni ile ölürken, Kemal Pir 7 Eylül, Hayri Durmuş 12 Eylül, Akif Yılmaz 15 Eylül ve Ali Çiçek 17 Eylül 1982 günü yaşamını yitirmiştir. Yine aynı cezaevinde 1984 yılı başında ve 54 gün süren açlık grevinde Devrimci Yol isimli örgütüne üye olmakla suçlanan Orhan Keskin ve Cemal Arat öldüler.[8] Liste halinde ölümler şöyle:[9]

İsim Soyadı Ölüm tarihi
Ali Erek 20 Nisan 1981
Kemal Pir 7 Eylül 1982
Mehmet Hayri Durmuş 12 Eylül 1982
Akif Yılmaz 15 Eylül 1982
Ali Çiçek 17 Eylül 1982
Cemal Arat 2. Mart 1984
Orhan Keskin 5 Mayıs 1984
Mehmet Emin Yavuz 18 Şubat 1988

Daha sonra da Diyarbakır'da bulunan siyasi tutuklu ve hükümlülerin açlık grevleri oldu. Örneğin

  • 8 Şubat 1993 tarihinde Diyarbakır E-Tipi Cezaevinde güvelik görevlileri tarafından koğuşlara operasyon düzenleni ve 64 kişi yaralandı. 700 kişinin kaldığı cezaevinde 300'e yakın tutuklu ve hükümlü açlık grevine başladı. Açlık grevi bir süre sonra dönüşümlü olarak sürdürülmeye başlandı. Birçok tutuklunun sağlık durumu bozuldu. Eylem 80inci gününde süresiz açlık grevine dönüştürüldü. Nisan sonunda 30 tutuklu İskenderun E-Tipi Cezaevine nakledildi. "Cezaevi koşullarının iyileştirilmesine" ilişkin istemlerin cezaevi idaresi tarafından kabul edilmesi sonucunda açlık grevi 8 Mayıs günü sona erdi.[10]
  • Diyarbakır E-Tipi Cezaevinde kalan bir tutuklunun Cumhuriyet Savcılığı'nın talimatıyla 3 Ekim 1994 tarihinden sorguya götürülmek istenmesi olaylara neden oldu. Ertesi gün düzenlenen operasyonda 50 kadar tutuklu yaralandı. Tutukluların bir bölümü 5 Ekim günü Gaziantep E-Tipi Cezaevine götürüldü. Yaşanan olaylar üzerine cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerden 700 kadarı 6 Ekim 1994 tarihinde dönüşümlü açlık grevine başladı. 28 Ekim günü eylem 72 tutuklu tarafından süresiz açlık grevine dönüştürüldü. Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) girişimleri ile varılan anlaşma ile açlık grevi 30 Kasım 1994 tarihinde bitirildi.[11]

İstanbul'un cezaevlerindeki açlık grevleri

BM Cezaevi Asgari Yaşam Standartlarının 88. maddesi ile Avrupa Cezaevi Kuralları 95. maddesine göre tutuklular kendi giysileri kullanabilme ilkesine rağmen Türkiye'de 1983 yılında çıkartılan bir genelge ile siyasi tutukluların da tektip elbise giyme zorunluluğu getirildi.[12] Cezaevi idaresi tarafından verilen elbise giymeyenler mahkemelere götürülmüyordu. Bazı tutuklular giydikleri elbiseleri mahkeme önünde çıkartıp don-gömlek kalıyorlardı. Şubat 1984 ile Şubat 1986 arasında sadece İstanbul'da Devrimci Sol isimli örgüte üye olmakla suçlanan 200 sanık bu yüzden savunma yapamadı.

12 Eylül'den sonra siyasi tutuklu ve hükümlüler, silahlı eylemlerde bulunanlar da dahil olmak üzere sivil insan sayılmalarına rağmen askeri cezaevlerini konulup askeri eğitimine tabii tutuldular. İstanbul'da Alemdağ, Hasdal, Kabakoz, Davutpaşa ile Sultanahmet cezaevleri askeri cezaevleri statüsüne alındı. 23 Nisan 1981 tarihinde buna Metris Cezaevi eklendi. Ençok siyasi tutuklu ve hükümlü 16'şar koğuşlarda burada tutulmaya başlandı. İstanbul'un cezaevlerinde askeri disiplin ve tektip elbise giyme zorunluluğa karşı birçok açlık grevi yapıldı. Aralık 1980'de Alemdağ'da 8 günlük bir açlık grevi yapıldı. Temmuz 1981'de Metris'te yeniden sorguya götürme işlemine karşı 3 günlük bir açlık grevi yaşandı. Eylül 1981'de ise 17 günlük bir açlık grevi ile yürüyüşlere katılmayan tutuklulara konulan ziyaretçi yasağı protesto edildi. Mayıs 1982'de ise gene Metris'te 28 günlük bir açlık grevi oldu. 1988 yılına kadar askeri cezaevi olan Sağmalcılar'da Temmuz 1993'te 27 gün süren bir açlık grevi düzenlendi. Bu açlık grevinin nedeni ise bu cezaevine yapılan nakilleri ile ilgili idi. Bu grev daha sonra başka cezaevlerine yayıldı.[13]

13 Nisan 1984 tarihinde o zamana dek en uzun (75 gün) süren açlık grevi Metris ve Sağmalcılar cezaevlerinde başlandı. Bunun sonucunda dört kişi yaşamlarını yitirdi.

İsım Yaş Ölüm tarihi Örgüt
Abdullah Meral 32 14 Haziran 1984 Devrimci Sol
Haydar Başbağ 28 17 Haziran 1984 Devrimci Sol
M.Fatih Öktülmüş 35 17 Haziran 1984 TİKB
Hasan Telci 27 24 Haziran 1984 Devrimci Sol

Bu açlık grevine sadece İstanbul'da 400 tutuklu ve hükümlü katıldı. Tektip elbise konusunda taviz almadan açlık grevi sonlandırıldı. Bazı tutuklular tektip elbise giymeme eylemine devam etti. Kasım 1985'te Metris'te bulunan 34 tutuklu bu eyleme devam ediyorlardı. Tutuklulara ancak Şubat 1986'da kendi giysiler geri verildi.

İstanbul yapılan diğer açlık grevlerinden bazılar şöyle:[6]

  • Temmuz 1987'de Sağmalcılar'da 50 günlük bir açlık grevi
  • Şubat 1988'de Sağmalcılar'da 38 günlük açlık grevi

25 Mart 1993'te İBDA-C isimli örgüte mensup 9 kişi Bayrampaşa Cezaevinden Metris'e getirildikleri sırada dövüldükleri için 17 günlük bir açlık grevi yaptılar.[14]

Ankara'nın cezaevlerindeki açlık grevleri

Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kabul ettiği 12 Eylül 1980 darbesine ilişkin iddianamede cezaevleri ve gözaltı merkezlerinde insanlık dışı uygulamaların sonucunda yaşanan ölümler de anlatıldı. Sadece 12 Eylül 1980 tarihiyle 31 Aralık 1980 tarihi arasında cezaevinde ölenlerin sayısı 43 kişi. Sistematik işkencenin merkezi haline getirilen cezaevleri Diyarbakır Askeri Cezaevi ile Mamak Askeri Cezaevi olarak gösteriliyor. Diyarbakır Cezaevi'nde İç Güvenlik Komutanı Esat Oktay Yıldıran, Mamak Askeri Cezaevi'nde ise İç Güvenlik Komutanı Raci Tetik'in bulunduğu kaydediliyor.[15]

Diyarbakır Askeri Cezaevinde tutulan sanıkların büyük bir bölüm Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adına faaliyet yürütmekle suçlanıyordu. Metris ve İstanbul'un diğer asker cezaevlerinde kalanlarsa çoğunlukla Devrimci Sol adlı örgüte üye olmakla itham ediliyordu, fakat illegal örgütlerin çoğu İstanbul'da da faaliyet yürüttükleri için hemen hemen tüm "fraksiyonlar" mevcuttu. Mamak Askeri Cezaevinde ise birçok örgütün liderleri bulunmakla beraber sayısal anlamda Devrimci Yol örgütünün merkez komitesi ile üyeleri ağır basıyorlardı. Ankara Devrimci Yol davasında 1988 yılında 723 sanık yargılanıyordu.[16] Ankara dışında da Devrimci Yol yapılanmasına karşı toplu davalar vardı: Adana'da İskenderun grubunda 150 sanık, Mersin grubunda 179 sanık, Adana grubu 313, Amasya'da Yeni Çeltek davasında 901 samık, Erzincan'da Giresun grubunda 291 sanık, Fatsa grubunda ise 851 sanık vardı.[17] Diyarbakır Askeri Mahkemesinde en az 5 bin kişi gruplar halinde yargılanmakta idi. 1986 yılına kadar 572 kişi merkez davasında sanık olmuştu, Viranşehir grubunda 239 sanık, Siirt-Batman grubunda 303 sanık ve Mardin grubunda 624 sanık vardı.[18] Devrimci Sol davaları hakkında 1989 yılında rapor yazarken uluslararası af örgüt (UAÖ) İstanbul'da birleştirilmiş altı davada toplan 1.203 sanığın yargılandığını belirtmişti. Vikipedi'de Devrimci Sol sayfasında sanık sayısı 1.243 olarak verilmektedir. Daha kalabalık bir dava ise 1.477 DİSK davası idi.[19]

Mamak Askeri Cezaevi'nin bir özelliği ise, sadece Halkın Kurtuluşu HK veya Kurtuluş Hareketi (Kurtuluş Sosyalist Dergi = KSD) gibi sol örgütlerin kadroları değil aynı zaman MHP ve ülkücüler de bu cezaevinde tutulmakta olup işkence görmekte idiler. Ankara Askeri Mahkemesi'nde yürütülen MHP ve Ülkücü Kuruluşlar Davası'nda 220'si idamla 587 sanık yargılanıyordu. Albay Raci Tetik sağ ve sol tutuklular için "karıştır-barıştır" formülü ile özel bir uygulama getirmişti (aynı koğuşa zıt görüşte olanları yerleştirmek). Mamak Askeri Cezaevi'nde ilk açlık grevi 7 Temmuz 1981 tarihinde THKP-C Acilciler ve başka gruplar tarafından başlatıldı, ancak taleplerini kabul ettiremediler.[20] Bülent Forta 52 günlük bir açlık grevinden bahseder ve 3 yıl Mamak'ta kalmış Necmiye Alpay 3 açlık grevine katıldığını belirtiyor (bir bir haftalık, biri birkaç günlük ve diğeri 40 gün).[21] Ali Alfatlı 1984 yılında Mamak Asker Cezaevi'nde 1984 yılında tek tip elbiseye karşı yürütülmüş 42 günlük bir açlık grevinden bahseder,[22] fakat "tek tip elbise konusunda Mamak eksik davranmıştır" diye bir eleştiri de yapar.

12 Eylül'den sonra Mamak Askeri Cezaevi'nde yapılan açlık grevleri hakkında sağlıklı bilgiler elde edilemezken, yapılan az sayıdaki eylemlerde (ki bunlar ölüm orucu şekline dönüştürülmemiş galiba) ölen tutuklu veya hükümlü yok sayılır.

Mamak Askeri Cezaevi'nde 12 Eylül'den epey sonra tek başına ölüm orucuna girip ölen bir kişinin öyküsü ise şöyle: "İstanbul'un Sarıgazi mahallesinde yaşayan Haydar Erkol, 22 Nisan 1992'de Sarıgazi'de gözaltına alındı. 12 gün gözaltında tutuldu. İstanbul DGM'de yargılanan Erkol, "TDKP üyesi olma" ve "adam öldürmeye teşebbüs suçlarından" mahkum oldu. Bayrampaşa Cezaevi'ne konan Erkol 22 Temmuz 2003'te tahliye edildi. Tahliyesinin hemen ardından, askere alındı. Acemi eğitiminden sonra Mardin'e gönderildi. 20 günlük iznindan 4 gün sonra 29 Mart 2004'te birliğine teslim oldu. Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Haydar birliğe 4 gün geç teslim olunca "mehil içi izin tecavüzü" suçundan mahkemelik oldu. Bunun üzerine Askeriye'deki uygulamaları protesto etmek için ölüm orucuna başladı. Ölüm orucuna başlayınca, "TSK'yı alenen tahkir ve tezyif etme" suçundan hakkında dava açıldı. Bir gün Diyarbakır Asker Hastanesi Psikiyatri Kliniği'nde kaldıktan sonra Ankara'da bulunan GATA'daki Psikiyatri Servisi'nde tedaviye alınacaktı. Ancak dosyası gelmemişti. Bunun üzerine Mamak Askeri Cezaevi'ne konuldu. 10 gün boyunca dosyasının gelmesini bekledi. Haydar Erkol, kapatıldığı Mamak Askeri Cezaevi'nde de açlık grevine devam etti. 6 gün sonra ölüm orucunun 44'üncü gününde fenalaştı. Mamak Cezaevi doktoru, Erkol'un hayati tehlikesinin bulunduğu gerekçesiyle GATA'ya sevki için hazırlık yapılmasını istedi. Erkol, GATA'ya kaldırılırken yolda hayatını kaybetti."[23]

Ankara'da gözaltında ve cezaevinde öl(dürül)enler

Ankara Emniyet Müdürlüğünde DAL denilen yerde[24] sorgulanan solcu ve sağcılar işkencede can verdiler (Devrimci Yol'dan Zeynel Abidin Ceylan, 26.09.1980, Behçet Dinlerer, 13.12.1980, Mehmet Emin Kutlu, 01.01.1981, Adil (Ali) Yılmaz, 20.01.1981, Şahin Satılmış Dokuyucu, 18.03.1981, Halkın Kurtuluşu'ndan Hasan Asker Özmen, 05.10.1980, Ercan Koca, 15.12.1980, THKO-DHY'ndan İbrahim Eski, 11.11.1980 ve ülkücü Hasan Alemoğlu, 04.10.1981).[25] Mamak Askeri Cezaevi'nde ise 12 Eylül öncesi de insanlar öldü. Tutuklulara yapılan bir saldırıda THKP/C Acilciler örgütü ile ilişkisi olduğu söylenen Mustafa Yalçın 28 Ağustos 1980 tarihinde öldürüldü.[26] Darbeden sonra sol yayıncı İlhan Erdost "hoş geldin dayağı" ile 7 Kasım 1980 tarihinde öldürülmüştür. Birkaç gün sonra, 12 Kasım 1980 tarihine ülkücü Bekir Bağ Mamak Askeri Cezaevi'nde intihar ettiği söylendi. Arkadaşları ise şöyle diyor: "Şehadet sebebi günlerce aralıksız olarak süren fiziki işkencelerin vücudunda meydana getirdiği harabiyetti. Yara ve çürüklerden simsiyah olmuş cenazesi otopsi yapılmadan Ankara’da toprağa verildi."[27] Mamak Askeri Cezaevi'nde resmi açıklamaya göre rahatsızlanan fakat kurtulamayan bir başka tutuklu ise 15 Ekim 1982 tarihinde vefat eden Zafer Müctebağoğlu, Devrimci Yol adlı örgüte üye olmakla suçlamasından tutuklanmıştı.

Türkiye'de sıkıyönetim 1984 yılından sonra kalkınca[28] siyasi tutuklu ve hükümlüler askeri mahkemeler yerine Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nde (DGM, Almanca'sı dewiki:Staatssicherheitsgericht (Türkei) daha ayrıntılı) yargılanmaya başladılar ve askeri cezaevleri yerine özel tip, E-tipi ya da olağan kapalı cezaevlerine konuldular. Ankara'da siyasi tutukluların kaldığı yer önce Ankara Merkez Kapalı Ceza ve Tutukevi (Ulucanlar Cezaevi olarak bilinen) yere konuldular daha sonra Sincan ilçesinde yapılmış iki adet F-tipi cezaevinde tutulmaya başladılar. 1990'lı yıllarında yapılmış bir açlık grevi örneği ise 27 Mayıs ile 6 Haziran 1992 tarihleri arasında 29 sol görüşlü tutuklu tarafından Ulucanlar Cezaevinde yapıldı.[29] 26 Eylül 1999 günü Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde güvenlik görevlilerinin düzenlediği operasyonda, 10 mahkum silahla ya da dövülerek öldürüldü. Olayda ölenlerin adları şöyle: Habib Gül (Nevzat Çiftçi), Ahmet Savran, Ümit Altıntaş, Halil Türker, Mahir Emsalsiz, Abuzer Çat, Önder Gençarslan, Zafer Kırbıyık, Aziz Dönmez ve İsmet Kavaklıoğlu.[30]

Ulucanlar'da idam edilenler

Ankara Kapalı Cezaevi'nde 81 yıllık tarihinde 19 kişi idam edildi:

  • İskilipli Mehmet Atıf Hoca (3 Şubat 1926)
  • Babaeski Müftüsü Ali Rıza Hoca (3 Şubat 1929)
  • Maliye Nazırı Cavit Bey (26 Ağustos 1926)
  • Dr. Nazım Bey (26 Ağustos 1926)
  • Milletvekili Hilmi Bey (26 Ağustos 1926)
  • Nail Bey (26 Ağustos 1926)
  • (eski Ankara valisi) Abdulkadir Bey (1 Eylül 1926)
  • Süvari Fethi Gürcan (27 Haziran 1964)
  • Albay Talat Aydemir (5 Temmuz 1964)
  • Deniz Gezmiş (6 Mayıs 1972)
  • Yusuf Aslan (6 Mayıs 1972)
  • Hüseyin İnan (6 Mayıs 1972)
  • Necdet Adalı (8 Ekim 1980, sol)
  • Mustafa Pehlivanoğlu (8 Ekim 1980, sağ)
  • Erdal Eren (13 Aralık 1980, sol)
  • Fikri Arıkan (27 Mart 1982, sağ)
  • Ednan Kavaklı (13 Haziran 1982, adli)[31]
  • Ali Bülent Orkan (13 Ağustos 1982, sağ)
  • Levon Emekçiyan (29 Ocak 1983, Asala)

Diğer cezaevlerde yapılan açlık grevleri

1980'li yılları için sadece bazı açlık grevleri hakkında bilgi bulundu. 12 Eylül 1980'den sonra bu tür bilgileri merkezi olarak toplayan pek bir yer yoktu, o dönemde çıkan gazeteler böyle konulara nadiren yer verirdi ve ancak arşivlerde bulunur. Benim bulduğum tek örnek Şubat 1982'de Almanca olarak 15 günde bir yayınlanan "türkei-infodienst'te yer aldı. Erzurum Askeri Mahkemesi'nde devam eden Artvin Devrimci Yol davasında yargılanan 800 kişiden 350'si cezaevi koşulları protesto etmek için açlık grevine girdiler (muhtemelen Erzurum Askeri Cezaevi, fakat Erzincan Asker Cezaevi de olabilir).[32]

1989 yılından birkaç örnek Milliyet Sanat Dergisi’nin 1 Eylül 1989 tarihli “Direnen Ağustos” başlıklı yazıda bulmak mümkün. Örnekler şöyle:[33]

  • 27 Nisan 1989: Nazilli E Tipi Cezaevi’nde siyasi hükümlülerin başlattığı isyanın bastırıldığı, 27 mahkûmun hücrelere konulduğu, 33 hükümlünün de açlık grevinde olduğu bildirildi.
  • 20 Mayıs 1989: Bayrampaşa Cezaevi’nde kalan 242 tutuklu, Cumhuriyet Savcılığı’na verdikleri dilekçede, cezaevi yöneticilerinin işkence, rüşvet ve hırsızlıktan oluşan bir sömürü ağı kurduklarını öne sürerek, suç duyurusunda bulundu.
  • 29 Haziran 1989: Eskişehir Özel Tip Cezaevi’nde 280 tutuklu açlık grevine girdiler.
  • 26 Temmuz 1989: Eskişehir ve Ceyhan’dan sonra Gaziantep’te de açlık grevi.
  • 1 Ağustos 1989: 35 gündür açlık grevini sürdüren Eskişehir özel Tip Cezaevi’ndeki tutuklu ve hükümlüler ani bir kararla Nazilli ve Aydın cezaevlerine nakledildiler.
  • 15 Ağustos 1989: Aziz Nesin (74), Emil Galip Sandalcı (67), Mina Urgan (74), Rasih Nuri İleri (70) ve Mehmet Ali Aybar (81) 48 saat sürecek sembolik açlık grevine ’da İstanbul’da Pera Palas Oteli’nde başlarlar.

Arka plan bilgiler ise şöyle: Cezaevlerinde “hücre” uygulaması ilk kez Mehmet Topaç’ın1 Adalet Bakanı olduğu dönemde 1 Ağustos 1988 tarihinde çıkarılan genelgeyle yasalaştırıldı. “Hücre tipi” cezaevi uygulaması ilk olarak Oltan Sungurlu’nun bakanlığı döneminde Eskişehir Özel Tip Cezaevinde başladı. Eskişehir Özel Tip Cezaevinde tünel bulunmasını bahanesiyle tutuklu ve hükümlülerin en temel haklarının gasp edilmesi üzerine açlık grevi 29 Haziran 1989 tarihinde başlamıştı. Adalet Bakanlığı açlık grevinin 34. gününde sürgün kararını verdi. Zorla ringlere bindirilen direnişçiler aç susuz yirmi saatlik ölümcül bir yolculuğun ardından Nazilli ve Aydın Cezaevleri'ne getirildiler. Aydın Cezaevinde sopa ve dipçiklerle dövülen PKK davalarında yargılanan tutuklu Mehmet Yalçınkaya ve Hüseyin Hüsnü Eroğlu 2 Ağustos 1989 tarihinde yaşamlarını yitirdiler. 1991 yılında da birçok cezaevinde tutuklular açlık grevlerine başladı. Ölüm sınırına gelinmesi üzerine dönemin Adalet Bakanı Seyfi Oktay ve İnsan Haklarından Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Kahraman’ın girişimleriyle Eskişehir Özel Tip Cezaevi kapatıldı.[34]

İnsan Hakları Derneği 1986 yılında başta tutuklu yakınları ve avukatları tarafından kurulduktan sonra açlık grevlerine karşı duyarlılık arttı. 1990 yılında kurulan Türkiye İnsan Hakları Vakfı günlük ve yıllık raporları ile daha düzenli bir şekilde bilgileri toplamaya başladı. Örnek olarak ben 1992 ile 1995 yılları arasında çıkartılan TİHV insan hakları yıllık raporlarını taradım ve özet olarak şu bilgileri rastladım:

Yer Katılan Başlangıç Son (süre) Neden
Kayseri 19 17 Mart 1992
Ceyhan 40 9 Nisan 1992
Buca 21 Ekim 1992 (33 gün) 57 tutuklunun yaralandığı
14 Eylül 1992 tarihli operasyona protesto
Elazığ 261 4 Ekim 1992 20 Kasım 1992 (50 gün) Koşulların iyileştirilmesi
Urfa 56 24 Aralık 1992 Baskılara son verilmesi
Malatya 9 Ocak 1993 26 Ocak 1993 Kötü muamele protesto (63 yaralı)
Buca 55 11 Şubat 1993 23 Mayıs 1993 Bir tünelin bulunmasından sonra haklar kısıtlandı
Mardin 200 22 Şubat 1993 18 Mayıs 1993 Koşulların iyileştirilmesi
Nevşehir 25 Şubat 1993 21 Mart 1993 Yeni gelenlere dayak protestosu
Malatya 360 4 Mart 1993 41 gün Kötü muamele ve baskıya protesto
Çanakkale 30 6 Mart 1993 4 Nisan 1993
Muş 3 Nisan 1993 15 gün Abdullah Fidan (45) beyin kanamasından öldü
Urla 9 11 Nisan 1993 23 gün Kötü muamele protesto
Elazığ 200 6 Mayıs 1993 Kötü muamele ve baskıya protesto
Bismil 46 24 Mayıs 1993 10 Haziran 1993 Koşulların iyileştirilmesi
Aydın 25 5 Mayıs 1993 29Mayıs 1993 Kötü muamele ve baskıya protesto
Buca 63 31 Mayıs 1993 28 Haziran 1993 İşkence ve baskıya son
Muş 300 17 Haziran 1993 Baskıya protesto
Sakarya 26 Ekim 1993 15 Kasım 1993 Kadınların Bayrampaşa Cezaevine nakledilme isteği
Elbistan 2 Mayıs 1994 30 Mayıs 1994 Baskıya protesto
Kayseri 20 Mayıs 1994 19 Haziran 1994 Yolda kötü muamele protestosu
Yozgat 48 13 Haziran 1994 23 Temmuz 1994 Koşulların iyileştirilmesi
Aydın 102 1 Temmuz 1994 30 Temmuz 1994 Koşulların iyileştirilmesi
Urfa 5 12 Temmuz 1994 5 Ağustos 1994 Baskıya protesto
Sivas 31 Ağustos 1994 Baskıya protesto
Elazığ 59 7 Kasım 1994 21 Aralık 1994 Baskıya ve itirafçı zorlanmasına protesto
Buca 300 20 Aralık 1994 4 Şubat 1995 Koşulların iyileştirilmesi ve baskıya son
Erzurum Mart 1995 2 Haziran 1995 Kötü muamele protesto
Elbistan 9 Ocak 1995 3 Mart 1995 Koşulların iyileştirilmesi ve baskıya son
Yozgat 21 Mart 1995 45 gün
Konya 258 31 Mart 1995 (42 gün) Koşulların iyileştirilmesi ve baskıya son
Elbistan 85 3 Mayıs 1995 9 Haziran 1995 Kötü muamele protestosu
Batman 230 5 Nisan 1995 19 Mayıs 1995 Koşulların iyileştirilmesi
Kırşehir 4 23 Ağustos 1995 21 Eylül 1995 Koşulların iyileştirilmesi
Ceyhan 30 Eylül 1995
İskenderun 23 Ekim 1995
Erzurum 108 15 Kasım 1995 22 Aralık 1995 Kötü muamele protestosu

Bunlardan başka Aralık 1993'te çoğunlukla Devrimci Sol örgütüne üye olmakla suçlanan 400 tutuklu Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde, Çanakkale E-tipi, Aydın E-tipi, Buca, Yozgat, Çankırı E-tipi, Bayrampaşa ve Kayseri Cezaevleri'nde Adalet Bakanlığı'nın 9 Eylül 1993 tarihli genelgesine protesto olarak açlık grevine girdiler.[35]

Ertuğrul Mavioğlu'nun "Asılmayıp beslenenler" kitabında Temmuz 1995'te 20 cezaevinde başlayan ve 5bin tutuklu tarafından sürdürülen bir açlık grevinden bahseder. Yozgat Cezaevinden Fesih Beyazçiçek 23 Temmuz 1995 ve Amasya'da Remzi Altun 11 Ağustos 1995 tarihinde öldüler. TIHV 1995 yılına ait raporunda bu açlık grevi PKK yandaşları tarafından başlatıldı der. Eylem 14 Temmuz 1995 tarihinde süresiz/dönüşümlü açlık grevi olarak başlayıp 13 Ağustos 1995 tarihinde süresiz açlık grevi olarak ilan edilmiş ve 19 Ağustos 1995 tarihinde bitirilmiştir. Amasya E-tipi Cezaevi'nde hayatın kaybeden tutuklunun adı Remzi Altıntaş olarak verilir.[36]

1996 yılında açlık grevleri

1995 yılına ait TİHV raporunda yer alan bilgilere göre[37] Türkiye'de tutuklu ve hükümlüler sayısında ve özellikle siyasi nedenle cezaevinde tutulanlar sayısında DYP-SHP hükümeti Kasım 1991'de iktidara geldikten sonra epey artışlar oldu. Türkiye'nun cezaevlerinde 1991 yılında 20.000 kişi kalırken, bu rakamlar 32bine (1993 sonu), 40bine (1994 sonu) ve 50bine (1995 sonu) yükselmişti. Kasım 1991'de resmi verilere göre 900 kişi siyasi nedenle cezaevlerinde tutulurken bu rakam 1995 yılının sonuna kadar 8.624'e yükseldi. Bunlar arasında 338 kişi sağ ve 8.286 kişi sol örgütler ile ilişkili oldukları açıklanmıştı. Adalat Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre bunların cezaevlerine dağılımı şöyle (cezaevleri tipleri konusunda "K" harfı "kapalı cezaevi" demektir):

Yer Tip Sayı Yer Tip Sayı Yer Tip Sayı
Adana E 22 Adıyaman E 96 Ağrı K 25
Amasya E 218 Ankara K 148 Aydın E 43
Bandırma K 43 Bartın E 212 Batman E 209
Bingöl K 132 Bismil K 25 Bursa özel 342
Çanakkale E 179 Ceyhan özel 237 Çankırı E 218
Diyarbakır E 949 Diyarbakır K 20 Elazığ E 133
Elbistan E 142 Erzurum E 427 Gaziantep E 2
Gaziantep özel 297 Gebze özel 90 Gümüşhane E 56
İskenderun E 173 Bayrampaşa 931 Metris 35
İstanbul özel 41 Ümraniye 127 Buca 338
Kahramanmaraş E 61 Kayseri K 45 Kırklareli E 28
Kırşehir E 28 Konya E 452 Malatya E 160
Mardin E 246 Muş E 152 Nazilli E 12
Nevşehir E 55 Sakarya E 58 Şanlıurfa E 32
Silifke K 26 Sivas E 81 Siirt K 115
Yozgat E 227 Diğerler 725 Toplam 8413

1996 yılında Adalet Bakanı Mehmet Ağar (eski Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, 6 Mart 1996 tarihinden, ANAP-DYP hükümetinin istifa ettiği 24 Mayıs 1996 tarihine kadar Adalet Bakanlığı yaptı) ve 1996 yılı Haziran ayında RP-DYP hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra Adalet Bakanı olan Şevket Kazan (14 Haziran gününe kadar görevde kaldı) tarafından yayımlanan genelgelerde Eskişehir Özel Tip Cezaevinin yeniden açılması ve İstanbul DGM’de yargılanan tutukluların buraya konulması öngörüldü. Bu genelgelerle birlikte artan baskılar nedeniyle 1996 yılı Nisan ayında çok sayıda cezaevinde açlık grevi başladı.[38]

Cezaevlerine bulunan MLKP, TKP/ML, TİKB, TKP(ML), Ekim, TKEP-Leninist, Direniş Hareketi ve DHKP/C[39] tutuklularının oluşturduğu "Cezaevleri Merkezi Koordinasyon"u "tabutluk genelgelerinin iptal edilmesi, savunma hakköı ve tutukluların tedavileri önünde engellerin kaldırılmasını talep ederek, 20 Mayıs'tan itibaren süresiz açlık grevine başlandığını bildirdi. Diyarbakır E-tipi Cezaevin'nde açlık grevi yapan tutuklulara karş 29 Mayıs günü operasyon yapıldı. Saldırıda yaralan 19 tutuklu tedavi edilmeden Gaziantep Özel Tip Cezaevi'ne gönderildi. Orada Fesih Erkaplan ve Mehmet Dursun saldırı protesto amacıyla kendilerine yaktılar. Açlık gevine Antep'te devam eden 19 tutuklu, HADEP, Diyarbakır Barosu ve 28 kitle örgütünün çağrısı üzerine eylemi 28 Haziran günü bitirdi.

Adalet Bakanı Mehmet Ağar 19 Haziran günü yaptığı açıklamada 2 bin kişinin açlık grevi yaptığını bildirerek taleplerinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Buna karşın ilk kez 27 Haziran'da tutuklu yakınları ile görüştü, fakat her hangi bir anlaşma sağlanamadı. Hükümet değişikliği nedeniyle görevi devralan Adalet Bakanı Şevket Kazan da açlık grevindeki taleplerinin kabul edilemeyeceğini açıkladı.

Diyarbakır E-tipi Cezaevi'ndeki açlık grevi 8 Temmuz günü anlaşmayle sonuçlandı. Diğer cezaevlerindeki eylemler ise sürdü. Diyarbakır'da kabul edilen bazı istemler şöyle:

  • itirafçılaştırma baskısına son verilecek
  • mahkemelere gidiş-gelişlerde tutuklular dövülmeyecek ve transferlerde ayaklara zincir bağlanmayacak
  • yasaklanmamış kitap ve yayınlar içeri alınacak

Adalet Bakanı Şevket Kazan 9 Temmuz günü yapığı basına toplantısında "Mayıs genelgelerinin" iptal edildiğini ama Eskişehir Özel Tip Cezaevi'nin kapatılmasını düşünülmediğini söyledi. Bunun üzerine açlık grevleri ölüm orucuna çevirildi (ilk grupta katılanların isimler 1996 yılına ait raporda mevcut). Temmuz ayın ortasında ikinci grubun da eyleme katılmasıyla ölüm orucundaki tutuklu sayısı 217'e ulaştı. İlk ölümlerden sonra 52 tutuklu ve hükümlü daha 23 Temmuz gününen itibaren ölüm orucuna başladı. Böylece ölüm orucundaki tutuklu saysısı 260'ı aştı. Yaşanan yeni ölüm olaylarına karşı Adalet Bakanı Şevket Kazan tutumunu değiştirmedi.

Eylem 69. günde bitti. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici Zülfü Livaneli. Yaşar Kemal dışında İHD ve ÇHD İstanbul şube başkanlarının ve RP ile CHP İstanbul milletvekillerinin da bulunduğu heyetle görüştü. Görüşme sonucunda Eskişehir'deki tutuklularının Gebze ve Ümraniye cezaevlerine nakil edilmeleri, Eskişehir Cezaevi'nin siyasi tutuklular için kapatılması, aileleri yönelik şiddete son verilmesi gibi konularda anlaşma sağlandı. Uzlaşmanın sağlanmasının ardında ölüm orucu ve açlık grevindeki 175 hükümlü ve tutuklu 11 ildeki 15 hastaneye kaldırıldı. Ölüm orucuna katılanlar yeterli ve gerekli tedaviyi görmedikleri için kalıcı sakatlık ve hastalıklarla karşı karşıya kaldılar. Buna ilişkin TİHV raporunda dokuz örnek sıralanıyor.

1996 yılında düzenlenen açlık grevi ve ölüm orucu sonucunda ölenler:

İsim Yaş Ölüm tarihi Örgüt Cezaevi
Aygün Uğur 25 21.07.96 TİKKO Ümraniye
Altan Berdan Kerimgiller 28 23.07.96 DHKP/C Bayrampaşa
İlginç Özkeskin 35 24.07.96 DHKP/C Bayrampaşa
Hüseyin Demircioğlu 36 25.07.96 MLKP Ankara Merkez
Ali Ayata 32 25.07.96 TİKKO Bursa Özel Tip
Müjdat Yanat 32 25.07.96 DHKP/C Aydın E Tipi
Tahsin Yılmaz 35 26.07.96 TİKB Bayrampaşa
Ayşe İdil Erkmen 26 26.07.96 DHKP/C Çanakkale E Tipi
Ulaş Hicabi Küçük 24 27.07.96 TİKB Bursa Özel Tip
Yemliha Kaya 28 27.07.96 DHKP/C Bayrampaşa
Osman Akgün 32 27.07.96 TİKB Ümraniye
Hayati Can 25 28.07.96 TİKKO Bursa Özel Tip

2000 yılında başlayan açlık grevleri

F-tipi cezaevlerine öncelikle siyasi mahkumların yerleştirileceğinin açıklanmasından sonra 20 Ekim 2000 tarihinde Türkiye’deki 18 cezaevinde Devrimci Halk Kurtuluş Partisi/Cephesi (DHKP/C), Türkiye Komünist İşçi Partisi (TKİP) ve Türkiye Komünist Partisi(Marksist Leninist) (TKP(ML)) örgütleri davalarından yargılanan 865 tutuklu ve hükümlü, F-tipi cezaevlerini protesto amacıyla açlık grevine başladılar.[40]

Mahkumların temel talepleri şunlardı:

  • F-tipi cezaevlerinin kaldırılması,
  • Terörle Mücadele Yasası’nın kaldırılması,
  • Adalet, İçişleri ve Sağlık bakanlıkları arasında yapılan "Üçlü Protokol"ün kaldırılması.

9 Aralık 2000 tarihinde Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, F-tipi cezaevi uygulamasının ertelendiğini; F-tiplerinin mimarisi dahil her yönden inceleneceğini ve bu incelemenin Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türkiye Barolar Birliği (TBB), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) katılımıyla gerçekleştirileceğini açıkladı. Türk, cezaevi koşullarını ağırlaştıran ve tecrit öngören yasanın 16. maddesinin değiştirileceğini, infaz hâkimliği ve izleme kurulları kanun tasarılarının da yasalaştırılacağını belirtti. Ancak tutuklu ve hükümlüler Adalet Bakanlığı’nın açıklamalarını güven verici bulmadıkları için ölüm orucuna devam edeceklerini bildirdiler.

13 Aralık 2000’de TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi Mehmet Bekaroğlu, TMMOB Başkanı ve TTB İkinci Başkanı, Bayrampaşa Cezaevi’nde örüm orucunda olan tutuklu ve hükümlülerle görüştüler. Bekaroğlu, Adalet Bakanı Türk’ün F-tipi cezaevlerinde yapılacak düzenlemeler üzerine söz konusu sivil toplum kuruluşlarının bir taslak hazırlamalarını ve onlarla mutabakata varılmadan nakillerin yapılmayacağını söylediğini bildirdi. Bu yaklaşımı güvence altına alacak formülü henüz geliştiremeden Adalet Bakanı’nın verdiği süre dolduğu için görüşmeler 14 Aralık 2000 tarihinde geceyarısı sona erdirildi. Bu tarihten sonra mahkumların, sivil toplum örgütlerinin ve görüşmeci heyetin tüm ısrarlı taleplerine olumsuz yanıt verildi ve görüşmeler bir daha başlayamadı.

"Hayata Dönüş" Operasyonu

Daha önce defalarca operasyon yapmayı düşünmediğini ifade eden hükümet, 19 Aralık 2000 günü sabaha karşı açlık grevleri ve ölüm orucunda olanları “hayata döndürme” operasyonunu başlattı. Operasyon sabahı Adalet Bakanı, “...İnsanların göz göre göre ölüme sevk edilmesine devletin seyirci kalması düşünülemez. Bu nedenle 20 cezaevinde bir müdahale kaçınılmaz hale gelmiştir. Müdahalenin amacı, insanların hayatını kurtarmaktır.... Operasyon şu ana kadar tam bir başarı ile yürütülmüştür. Herhangi bir zayiat yoktur,” demiş olmasına karşın İçişleri, Adalet ve Sağlık Bakanlığı’nın ortaklaşa hareket ettikleri “hayat kurtarma” operasyonu, iki askerle 30 mahkumun ölümü ve yüzlerce mahkumun yaralanmasıyla sonuçlandı. Operasyon 22 Aralık 2000 tarihinde öğlen saatlerinde son buldu.

Operasyonun hemen ardından F-tipi cezaevlerine sevkler başladı. 20 Aralık 2000 tarihinde Kocaeli (Kandıra), Edirne ve Sincan F-tipi cezaevlerine toplam 490 tutuklu ve hükümlü sevkedildi. Operasyon, sevkler ve cezaevine kabul sırasında mahkumlara zor kullanıldı ve birçok mahkum yaralı, çıplak ve ıslanmış olarak hücrelere konuldu. Mahkumların bir kısmına gönderildikleri cezaevlerinde copla tecavüz edildiği iddiaları gündeme geldi. İzmit Cumhuriyet Başsavcılığı’na 28 Aralık 2000 tarihinde başvuruda bulunan Av. Gülizar Tuncer ile Av. Mihriban Kırdök, müvekkilerine sevk sırasında copla tecavüz edildiğini belirterek işkence ve tecavüz olaylarının failleri olan görevliler hakkında suç duyurusunda bulundular. Copla tecavüz edildiği iddia edilen mahkumların isimleri: Bülent Özdemir, Taylan Süren, Nuri Akalın, Birol Paşa, Cemal Keser, Sadık Akyüz, İrfan Kaplan, Hüseyin Kızıltoprak. Copla tecavüz iddialarına TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu’nun 16 Mayıs 2001 tarihinde basına açıklanan F-tipi cezaevleri raporunda da yer verildi.

Operasyondan sonra diğer cezaevlerinde de tutuklu ve hükümlüler üzerindeki baskılar artırıldı. Bu cezaevlerinin de hücrelere dönüştürülmesi çalışmaları hızlandı. Adalet Bakanı Türk, 3 Ocak 2001 günü yaptığı açıklamada 41 cezaevinden 1118 tutuklu ve hükümlünün süresiz açlık grevi, 395 kişinin de ölüm orucu eylemini sürdürdüğünü açıkladı. Türk, Sincan F-tipi Cezaevi’nde 103 kişinin ölüm orucu, 165 kişinin süresiz açlık grevi, Edirne F-tipi Cezaevi’nde 99 kişinin ölüm orucu, 192 kişinin süresiz açlık grevi, Kocaeli F-tipi Cezaevi’nde 28 kişinin ölüm orucu, 159 kişinin süresiz açlık grevi yaptığını söyledi. Çok sayıda cezaevinde de destek açlık grevlerinin devam ettiği ifade edildi.

Nakillerle birlikte özellikle F-tipi cezaevlerini protesto amaçlı her türlü eylem, basın açıklaması, miting yasaklandı. F-tipi cezaevlerini protesto gösterileri nedeniyle gözaltına alınan onlarca kişi hakkında Türk Ceza Yasası’nın 169. maddesi uyarınca “örgüte yardım ve yataklık etmek” suçlamasıyla dava açıldı. İnsan Hakları Derneği İzmir, Van, Bursa, Antep, Malatya, Konya şubeleri kapatıldı, Ankara şubesinin kapatılması istemiyle dava açıldı, İstanbul şubesi yönetici ve üyeleri hakkında da “dernekler yasasına aykırı davrandıkları” gerekçesiyle dava açıldı. Emeğin Partisi ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi’nin birçok binası basıldı.

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin cezaevleri operasyonuyla ilgili açıklaması nedeniyle ‘görevden alınması’ istemiyle Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde bir dava açıldı. Davanın 28 Mayıs 2001 tarihinde görülen ilk duruşmasında TTB Merkez Konseyi Başkanı Füsun Sayek, “22 Aralık 2000 tarihinde yapılan basın açıklaması halkın habere ihtiyacı olan bir dönemde yapıldı. Bu açıklama suç değil, onurdur. Hekimlik halk salığıyla doğrudan ilgilidir. Bu dava siyasi gerekçelerle açılmıştır,” dedi.

Yasal değişiklikler

Tutuklu ve hükümlülerin taleplerinden biri olan Terörle Mücadele Yasası’nın (TMY) 16. maddesinin değiştirilmesine ilişkin tasarı 1 Mayıs 2001 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 16. maddede değişiklik yapan yasayı 5 Mayıs günü onayladı.

Kanunla, tutuklu ve hükümlülerin ortak kullanım alanları terör suçlularına da açılırken, kullanım süresi de uzatılıyor. Kanun, F-tipi cezaevlerindeki terör suçlularına da dini ve ulusal bayramlarda yakınlarıyla görüşme imkânı sağlıyor. Maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında öngörülen değişikliğe göre; tutuklu ve hükümlüler, işledikleri suçlara, kurumdaki davranışlarına, ilgi ve yeteneklerine göre değerlendirilerek, kendileri için hazırlanan ‘iyileştirme ve eğitim programları’ çerçevesinde eğitim ve spor, meslek kazandırma ve işyurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlere katılabilecek.

Yapılan değişikliğe ilişkin bir açıklama yapan İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman şunları söyledi: “Tecritin sadece biçimi değiştirilmiştir. Hücre kapılarının açılması ‘hak’ olarak tanınmıyor. Kapıların açılması eğitim ve ıslah koşuluna bağlı; ‘ödül’ olarak bağışlanıyor. Kapılar sadece kütüphane, çok amaçlı salon ve işyurtlarına, yani ‘işlevli’ alanlara açılacak. Kütüphanede idarenin belirlediği kitapları okuyabilecekler, sohbet etmeleri imkansız...” (3 Mayıs 2001, Radikal Gazetesi)

Bu arada çeşitli cezaevlerinde bulunan 50 mahkumun daha, 11 Mayıs 2001 tarihinde ölüm orucuna başladığı bildirildi. PKK davalarından yargılanan yaklaşık 8000 mahkum da, 1 Nisan günü süresiz açlık grevine başlamıştı. Mahkum yakınları ayrıca Sincan ve Kandıra F-tipi cezaevlerinde 10 mahkumun daha ölüm orucuna başladığını bildirdiler. Bu mahkumların ölüm orucunda kalıcı sakatlığı önleyici B1 vitaminini almayacakları açıklandı. (19-20 Mayıs 2001, Evrensel ve Radikal gazeteleri)

TMY 16. maddesine getirilen değişiklikler sadece infaz hukuku hükümlülerle ilgili idi. 6 adet F tipi cezaevine konulmuş bulunan yaklaşık iki bin kişinin yarısına yakın kadarı ise, geçici ve istisnai olması gereken ancak Türkiye'de kural haline getirilen tutuklu statüsünde idi.[41] İkinci düzenleme Cezaevlerine sivil denetim getirilmesi iddiasıyla, Cezaevleri İzleme Kurulları oluşturulması idi. Ancak ilgili meslek kuruluşlarından TTB’ye, 82 ilden yalnızca ikisinde aday gösterme yazısı gelmiştir. Manisa’da da Türkiye Barolar Birliği’nin adayı değil, Manisa’lı gençlere işkence yaptığı yargı kararıyla kesinleşen polislerin savunmasını üstlenen kişi tercih edilmiştir. Bu kurulların, ilgili meslek kuruluş temsilcilerinden değil bazı meslek sahibi kişilerden oluşacağı ilke olarak kabul edilmiştir. Üçüncü düzenleme, İnfaz Hakimliği kurulmasıdır. 140 yerde kurulması öngörülen bu hakimliklerin ‘hükümlü ve tutuklulara yapılan işlemler veya bunlarla ilgili faaliyetlere yönelik şikayetleri incelemek, karara bağlamak....’ gibi görevleri de olacak. Ancak, ailelerden ve avukatlardan aldığımız bilgiler bütün bu düzenlemelerin F tipi cezaevlerinde tecrit koşullarını değiştirmediği yönündedir. Zaten cezaevlerinde sivil bir denetim uygulanmadığı kamuoyuna hiçbir bilgi ve haberin verilmemesinden de anlaşılmaktadır.[41]

Küçük Armutlu Operasyonu

İstanbul'un Sarıyer ilçesinde bulunan Küçükarmutlu semtinde (yeni ismi: Fatih Sultan Mehmet) bir evde ölüm orucunu sürdürenler tarafından 23 Temmuz 2001 günü yapılan açıklamada, mahallenin polis ablukası altında tutulduğu, tüm yollarda aramalar yapıldığı, ev baskınları düzenlendiği belirtildi. Ertesi gün mahallede inceleme yapan İHD heyeti, mahalle girişlerinin polisler tarafından tutulduğunu, mahallenin Baltalimanı girişindeki ilkokulun karakol olarak kullanıldığını, birçok eve baskın düzenlendiğini ve polisler tarafından imzasız bildiriler dağıtıldığını belirledi.[41]

Küçükarmutlu’da 3 evde sürdürülen ölüm orucuna 5 Kasım günü müdahale edildi. Müdahalede 4 kişi öldü, 13 kişi de yaralandı. Eylemin başlatıldığı günden itibaren Küçükarmutlu’yu abluka altında tutan polisler, 5 Kasım günü G 25 sokakta bulunan 16 nolu eve baskın düzenledi. Gaz bombaları, otomatik silahlar, panzer ve iş makinelerinin kullanıldığı operasyon sırasında yaklaşık 2 saat süreyle silah sesleri duyuldu. Ölenlerin adları şöyle: Arzu Güler, (Destek ölüm oruççusu), Sultan Yıldız, (Refakatçi), Bülent Durga, )Refakatçi), Barış Kaş, (Refakatçi).

Saldırı üzerine bölgeye giden İHD heyeti tarafından yapılan ilk açıklamaya göre olay şöyle gelişti: “Saat 15.00 sıralarında aralarında kar maskeli özel tim görevlilerinin de bulunduğu 1000 kadar polis iki koldan mahalleye girdi. Çevreye sürekli ateş açan polisler ölüm orucunun sürdürüldüğü evlere doğru ilerlediler. İHD heyetine bilgi veren görgü tanıkları, ölüm orucu sürdürülen evlerde bulunanların ve barikatların başındakilerin polislere direniş göstermediğini, sadece bir barikatın başında bulunan Ali Haydar Bozkurt’un kendisini yaktığını bunun üzerine polislerin bu kişiyi ateş açarak yaraladığını bildirdiler.

İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir ise operasyondan sonra yaptığı açıklamada, amaçlarının ölüm oruçlarının sürdürüldüğü evlere müdahale değil barikatları kaldırmak olduğunu ileri sürdü. Özdemir, “emniyet güçleri barikatları kaldırmaya çalışırken eylemcilerin kendilerini yaktığını, polisin de onlara engel olmak için evlere girdiğini” iddia etti. Özdemir “Kesinlikle ateş etmedik. 12 eylemci yaralanmıştır. Bunlar kendisini yakmak isteyen kişilerdir.” dedi.

Bu arada 6 Kasım günü sabah saatlerinde operasyonun gerçekleştirildiği evin önünde açıklama yapan TAYAD’lı aileler, güvenlik görevlilerinin kullandığı ve evden toplanan göz yaşartıcı gaz bombaları ile boş mermi kovanlarını gazetecilere gösterdiler. Polislerin “hedef gözeterek ateş açtıklarını” belirten tutuklu yakınları, resmi açıklamayı yalanladılar.

Müdahalenin ardından Tekirdağ F Tipi Cezaevi’nde Nail Çavuş ve Kemal Ayhan, Kandıra F Tipi Cezaevi’nde ise Eyüp Savur adlı mahkumlar saldırıyı protesto amacıyla kendilerini yaktılar. Çavuş ve Ayhan Tekirdağ Devlet Hastanesi’ne, Savur ise Bayrampaşa Devlet Hastanesi’ne götürüldü. Nail Çavuş ve Eyüp Savur tedavi gördükleri İstanbul Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 7 Kasım günü öldü. Adli Tıp Kurumu’nda yapılan otopsilerin ardından Samur’un cenazesi, ailesi tarafından Zübeyde Hanım mahallesindeki evlerine götürülmek istendi. Ailenin isteğini engelleyen polisler, cenazeyi Cebeci Mezarlığı’nda toprağa verdi. Çavuş’un cenazesi ise Alibeyköy Cemevi’nde yapılan törenin ardından Gazi Mezarlığı’nda toprağa verildi. Sincan F Tipi Cezaevi’nde kendisini yakan Muharrem Çetinkaya ise 12 Kasım günü öldü.

6 kişinin ölüm orucunu sürdürdüğü Alibeyköy semti de polis tarafından çembere alındı. Alibeyköy’de 7 Kasım günü yapılacak basın açıklaması için mahalleye giden gazetecilerin eve kamera ve fotoğraf makinesi ile girmesine izin vermeyen polisler dağıtılan açıklama metnine de el koydular. Ölüm orucunu sürdüren Aydın Hanbayat, Murat Şahin, Hüseyin Yıldız, Cemal Keser, Yeter Güzel, Tekin Yıldız ve Orhan Gül’ün yakınları, Küçükarmutlu’da yaşanan olayların tekrarlanmasından endişe duyduklarını bildirdiler.

Küçükarmutlu’da 13 Kasım günü ikinci kez operasyon düzenlendi. Saat 06.30 sıralarında mahalleye giren polisler, ölüm orucunun sürdüğü ve 5 Kasım günü düzenlenen operasyonda girilmeyen diğer evi bastı. Evde bulunan dokuz kişi hastaneye kaldırıldı. İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir, Küçükarmutlu’da biri Almanya vatandaşı 10 kişinin gözaltına alındığını bildirdi. Bu arada Küçükarmutlu baskını sırasında boşaltılan ev polisler tarafından karakol haline getirildi. 13 Kasım günü İstanbul Küçükarmutlu’ya düzenlenen operasyonun ardından öğle saatlerinde de Alibeyköy semtinde ölüm orucunun sürdürüldüğü ev polisler tarafından basıldı. Polislerin baskında evde bulunanları tartakladığı ve tehdit ettiği bildirildi.

Operasyondan sonra ölüm orucunu Bursa’da sürdüren Hüseyin Yıldız’ın kaldığı eve 11 Aralık günü baskın düzenlendi. Baskında, Şükrü Duman, Fethiye Tepe ve Özkan Kaygusuz adlı kişiler gözaltına alındı.[41]

“Üç Kapı, Üç Kilit” Önerisi

2001 yılının son günlerinde İstanbul, İzmir ve Ankara baro başkanları tarafından gündeme getirilen “Üç Kapı, Üç Kilit” önerisi 3 Ocak 2002 tarihinde günü basın toplantısı ile duyuruldu.[42] “Üç Kapı, Üç Kilit” önerisi kamuoyu ve eylemcilerin de desteğini aldı. Özellikle Ocak ayında yoğun tartışmalara neden olan önerinin Adalet Bakanlığı tarafından kabul edilmesi durumunda ölüm oruçlarının sona erdirileceği mahkumlar tarafından açıklandı. Ancak, Adalet Bakanlığı’nın öneriyi geri çevirmesi üzerine sürdürülen eylem ölümlere neden olmaya devam etti.

3 Ocak günü yapılan toplantıda konuşan İstanbul Barosu Başkanı Yücel Sayman, “Adalet Bakanlığı, F tipi cezaevlerinin mimarisinde hiçbir değişikliği gerektirmeyen, üçer kişinin kaldığı, yan yana üç odanın kapısını açarak dokuz kişinin o birim içinde bir arada olmalarını sağlasın. Bu uygulamayı, tecridi sona erdirme iradesi olarak görsünler” dedi. Sayman, Ankara Baro Başkanı Sadık Erdoğan, Antalya Baro Başkanı Gürkut Acar ve İzmir Baro Başkanı Noyan Özkan ile birlikte hazırlanan ve tüm baroların destek verdiği önerinin onlarca hayat kurtaracağını belirtti.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ise öneriyi kabul etmeyeceklerini yineledi. Türk, 9 Ocak günü düzenlediği basın toplantısında öneriye karşı çıkışının gerekçesini şöyle anlattı: “Öneride, üç odanın kapısının gün boyunca açılarak, tutuklu ve hükümlülerin koridorda bir araya gelmeleri amaçlanıyor. Her şeyden önce yasalar buna engel. Zaten uygulanması fiziken olanaksız. Öneri uygulandığında hükümlü ve tutuklulara verilen birçok hizmet aksayacak. Bir koridora dokuz kişiyi doldurduktan sonra görevlilerin güvenliği de tehlike altına girecek. Sayı dokuzla da sınırlı kalmaz. Öneri gerçekleştiğinde cezaevinde güvenliği sağlama imkânı ortadan kalkar, cezaevleri yine örgütlerin kontrolüne girer. Bu öneriyi kabul etmemiz mümkün değil. Çünkü bu öneri eylemleri sürdürenleri cesaretlendirmekten, sorunları daha çok çıkmaza sokmaktan başka işe yaramaz.”

Türk, “üç kapı, üç kilit”e karşı “mahkumların 10’ar kişilik gruplar halinde haftada toplam beş saat bir araya getirilmesi” yolundaki önerisini açıkladı. Türk, “Eylem sona erdiği takdirde, uygulamaya konulacak bir genelge hazır. Cezaevlerinde ortak etkinlik veya iyileştirme programlarından en az birine katılan hükümlü ve tutuklular istedikleri takdirde 10 kişiyi aşmadan idarenin gözetiminde, belirlenecek açık görüş alanlarında haftada beş saati aşmayacak şekilde, sohbet şeklinde bir araya gelebilecekler” dedi.

Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk 21 Ocak 2001 günü itibariyle eylemlerin sürdürüldüğü cezaevi sayısının 14, örgüt sayısının 12, sürekli açlık grevinde bulunanların sayısının 1, ölüm orucunda bulunanların sayısının ise 129 olduğunu söyledi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanı Hüseyin Akgül, İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, TMMOB Genel Başkanı Kaya Güvenç, TİHV Başkanı Yavuz Önen ve TTB İkinci Başkanı Metin Bakkalcı’yı 18 Ocak günü kabul etti. Akgül, yaklaşık bir saat süren görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, ölüm oruçlarının mutlaka sona erdirilmesi gerektiğini belirtti. Akgül, sivil toplum örgütleriyle birlikte, gelinen noktada yeni bir sürecin başlatılması için her türlü girişimde bulunmak üzere işbirliği yapma kararı aldıklarını söyledi.[42]

DHKP/C yalnız kalıyor

2002 yılının başında açlık grevi ve ölüm orucu eylemi yeni katılımlarla sürdü. İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül, 7 Mayıs günü Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk ile cezaevleri sorunu ve ölüm oruçları konusunda yaptığı görüşmeye ilişkin açıklamasında, Bakan Türk’ün verdiği bilgiye göre, 306 kişinin 8. grup olarak açlık grevine başladığını, 55 kişinin ölüm orucunu sürdürdüğünü ve bunlardan 15’inin sağlık durumlarının ağırlaştığını bildirdi. Türk’ün “Eylemler sona erdiğinde uluslararası cezaevleri sempozyumu düzenleyeceklerini ve bu sempozyumun sonuçlarını değerlendireceklerini” açıkladığını belirten Öndül, “Bu açıdan tecrit sorununu merkeze alan bir yaklaşım gereklidir. Seçenekler birden fazladır. Bu bağlamda seçenekler üzerinde konuşmak tartışmak ve çözümler üretmek mümkündür. İşte bu noktada, diyalogun önemini ortaya çıkarmaktadır” dedi.

İHD Genel Başkanı Hüsnü Öndül konu ile ilgili olarak yaptığı yazılı açıklamada, özetle şu noktalara değindi: “Ölüm orucu eylemi yaparak hak arayışına giren tutuklu ve hükümlülerin sorunlarının çözümünü sağlayamadıkları ve bu eylem sonucu ölümlerin gerçekleştiği bilinmektedir. Dolayısıyla eylem, ölüm orucu yapanların iradelerinin dışına taşarak ölüme dönüşmüştür. Ölümler gerçekleşmesine rağmen sonuç alınamıyorsa ve sessizlik sürüyorsa, ölüme ‘dur’ diyebilmek için demokratik kamuoyunun inisiyatifine, farklı tarzda girişimlerine ihtiyaç var demektir. İHD eylemcilere, eylemlerini sona erdirme çağrısı yaptı. Ama aynı zamanda Adalet Bakanlığı’na da çağrıda bulundu.”[42]

30 Mayıs günü TİKB, TKP/ML, TKP(ML), MLKP, TDP, Direniş Hareketi, Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği (MLSPB) ve Türkiye Komünist Partisi (Kıvılcım) davalarından cezaevlerinde bulunan mahkumlar adına yapılan bir açıklamada F tipi cezaevlerine karşı 2000 yılı Ekim ayından bu yana sürdürülen ölüm orucunun 28 Mayıs günü sona erdirildiği bildirildi.

DHKP-C (31 kişi) ve TKEP-L (3 kişi) davalarından cezaevinde bulunan 34 tutuklu ve hükümlünün ise ölüm orucuna halen devam ettikleri öğrenildi.

Yıl boyunca ölüm oruçları ve F tipi cezaevleri ile ilgili bu gelişmeler yaşanırken TBMM’nin 3 Kasım günü erken seçim yapılmasını kararlaştırması nedeniyle tartışmalara taraf olmamakta direnen Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk görevinden istifa etti. Seçim Yasası uyarınca görevinden ayrılan bakanın yerine İstanbul Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Aysel Çelikel getirildi.

Adalet Bakanı Aysel Çelikel göreve geldikten sonra yayınladığı genelgeyle, hükümlü ve tutuklulara kötü davranılmaması, hastalananların tedavileri konusunda gerekli duyarlılığın gösterilmesi ve onur kırıcı hareketlerde bulunan personel hakkında yasal işlem yapılmasını istedi. Genelgeye göre, tutuklu ve hükümlülerin sağlık, temizlik, beslenme, eğitim, barınma gibi sorunları konusunda gerekli duyarlılık gösterilecek. Ziyaretçilerin üstlerinin aranması ve görüşme sırasında onurlarını kıracak hal ve hareketlerde bulunulmaması için gerekli titizliğin gösterilmesi istenen genelgede, can güvenliği ve intihar riski olan hükümlü ve tutukluların izlenerek kaldıkları bölümlerdeki güvenlik önlemlerinin arttırılması istendi.

Adalet Bakanı Aysel Çelikel göreve geldikten sonra ölüm orucu eyleminin sona erdirilmesi için ÇHD, İHD ve TAYAD temsilcileriyle görüştü. Adalet Bakanlığı’nın F tipi cezaevlerindeki mahkumların sohbet amacıyla bir araya gelmelerine ilişkin genelgesi 10 Ekim günü yayınlandı. Cumhuriyet Savcılıklarına gönderilen genelgede, daha önce yayımlanan genelgeyle, F tipi cezaevlerinde belirlenen esaslara uygun olarak, eğitim, spor, meslek kazandırma, iş yurdu çalışmaları ile diğer sosyal ve kültürel faaliyetlerden en az birine katılan mahkumlardan isteyenlerin sohbet amacıyla da bir araya getirilmesinin uygun görüldüğü hatırlatıldı. Genelgede, Seçici Komisyon tarafından oluşturulan en fazla 10 kişilik grupların, idarenin gözetiminde haftada toplam 5 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya getirilmesi için aranan “sosyal ve kültürel faaliyetlerden en az birine katılma koşulunun” kaldırıldığı belirtildi.[42]

Açlık grevi sonucunda hastalananlar

2000 yılında başlayan açlık grevleri neticesinde ölenlerin sayısında 2001 yılından sonra azalma gözlemlenirken Wernicke Korsakoff sendromu (WKS) gibi uzun süreli ve hatta sürekli hastalığa yakalanan tutuklu ve hükümlü sayısında büyük artışlar oldu. Örneğin TİHV'ye açlık grevleri sonrası oluşan rahatsızlıklar nedeniyle başvuran toplam 614 kişiden 51'i 2001 yılı öncesinde açlık grevi yapanlar, 563'ü 2001 yılı sonrasında açlık grevine başlayanlar idi.[43] Türkiye İnsan Hakları Vakfı Genel Başkanı Yavuz Önen, TİHV İstanbul Şubesi'nde düzenlenen toplantıda, 600'e yakın tutuklunun cezasının Adli Tıp Kurumu tarafından WKS hastalığı teşhisi konulması üzerine mahkemelerin, CMUK'nun 399. maddesi gereği tedavilerinin dışarıda yürütülmesi için bu tutukluların 6 ay süresince ertelendiğini hatırlattı. F Tipi cezaevlerini protesto amacıyla başlatılan ölüm oruçlarından sonra bazı tutuklulara Wernicke-Korsakoff Sendromu teşhisini koyan ve cezalarını erteleyen Adli Tıp Kurumu, bir yılı aşkın bir süredir teşhisini koyduğu hastaların taleplerini geri çeviriyor. TİHV İstanbul Temsilcisi Dr. Şükran İrençin, Adli Tıp Kurumunda 2003 yılında yapılan ve ilk salıverilen 334 kişinin tıbbi dosyalarının değerlendirildiği bir tez çalışmasında ilk salıverildiklerinde 289 kişiye Wernicke Korsakoff sendromu, artı 32 kişiye de Korsakoff sendromu tanısı konduğunu, yani 334 kişiden 321'inin Korsakoff Sendromu tanısı aldığını bildirdi.[44]

Öte yandan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Anayasa’nın 104, maddesinin ikinci fıkrasının b bendi uyarınca affına yönelik işlemleri kullandı. Sezer, göreve başlamasından 6 Şubat 2006'ya kadar, 180 mahkumu ölüm orucu nedeniyle yakalandıkları Wernicke-Korsakoff Sendromu nedeniyle affetti. Affedilen toplam mahkum sayısıysa 258. Bu bilgiyi, Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi'nin yazılı soru önergesine yanıtında verdi. Türkiye Anayasası'nın 104. maddesine göre, Cumhurbaşkanı'nın "Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak" yetkisi bulunuyor. Aynı zaman, Tutuklu Hükümlü Yakınları Yardımlaşma Derneği'ne (TAYAD) göre, F Tipi cezaevlerindeki tecrit koşullarının kaldırılması için ölüm orucu eylemi yapan ve ölenlerin sayısı Nisan 2006 itibarıyla 122'ye ulaştı.[45]

Avukat Behiç Aşçı ve 45/1 Nolu genelge

5 Nisan 2006 tarihinde 'Avukatlar Günü'nde İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat Behiç Aşçı devam eylemlere destek olarak Şişli'de bulunan bir apartmanda 'ölüm orucuna' yatacağını açıkladı. Aralık ayında Aşçı ölüm orucunun 262. günündeyken Adalet Bakanlığı'ndan "Cezaevlerinde tecrit yok" açıklaması geldi. Üç gün sonra TBMM Başkanı Bülent Arınç devreye girdi. Aşçı'nın annesi Fazilet Erdoğan'la bir araya geldi. Arınç, F tipinde şartların insani olmaktan çıktığını, Ocak ayında bir heyet kurularak cezaevi koşullarının inceleneceğini söyledi. Bu arada Türk Tabipleri Birliği (TTB), DİSK, KESK, TMMOB, İstanbul Barosu harekete geçti. Heyet, Tekirdağ F Tipi Cezaevi'nde yaptıkları incelemeden sonra 5 Ocak 2007'de bir rapor sundu. Raporda tecrit koşullarının bütün hafifletici önlemlere karşın yaygın bir şekilde devam ettiği anlatıldı.

Raporun sunulmasından 17 gün sonra TTB Başkanı Gençay Gürsoy, Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürü Kenan İpek'le telefonla görüştü. İpek, raporlarında dile getirilen önerilerin büyük çoğunluğunun kabul edildiğini söyledi. Adalet Bakanlığı da yeni bir genelge (45/1 nolu genelge) yayımladı. Savcılıklara gönderilen genelgede rapordaki maddelerin çoğu kabul edilmişti. Kabul edilen önerilerden en önemlisi 'tretmana' tabi olmayan, yani herhangi bir disiplin suçu nedeniyle elinden alınamayacak bir hak olarak tutukluların, hükümlülerin makul bir süre ve makul bir sayıda başka tutuklu ve hükümlülerle birlikte olabilmesiydi. Genelgeye göre hükümlü ve tutuklular 10 kişiyi aşmayacak gruplar halinde açık görüş alanlarında veya diğer ortak yerlerdeki sosyal faaliyetler çerçevesinde haftada 10 saati aşmamak üzere sohbet amacıyla bir araya gelebilecek.

Bunun üzerine Behiç Aşçı ve Adana’da Gürcan Görüroğlu ile Uşak E Tipi Cezaevi’nde 1 Mayıs 2006 tarihinden beri “ölüm orucu”nda olan hükümlü Sevgi Saymaz 22 Ocak 2007 tarihinde eylemlerine son verdiler.[46]

Sonuç

Ekim 2000'de başlayıp Ocak 2007'de biten eylemler altı yıldan fazla sürdü. Mevcut düzen karşıtı ve çoğunlukla silahlı mücadeleyi benimseyen örgüt üyeleri tek kişilik ve üçer kişilik hücrelerden oluşan ve siyasi tutuklu ve hükümlülerin "tecrit" olarak gördükleri yüksek güvenli F-tipi cezaevlerine yerleştirmek için atılan adımlar ve buna karşı geliştirilen eylemler esnasında genellikle 122 kişinin öldüğü söyleniyor.[47] Fakat verilen isimler örgütlerin felsefesine göre "şehit" ünvanına haiz, kolluk kuvvetleri tarafından öldürülen tutuklu ve hükümlüler ile "içeride" ve "dışarıda" ölen eylemcilerden ibaret (içinde kendine yakanlar olduğu gibi intihar saldırılarda kendilerini öldürenler de var).

TİHV raporlarında ölen üniformalı ile siviller de yer alır ve ölüm şekillerine göre ayrı listeler halinde sunulmaktadır. TİHV 2006 yıllık insan hakları raporuna göre [48] F-tipi cezaevlerine siyasi tutuklu ve hükümlüleri yerleştirmek için girişilen operasyonlar ve ona karşı yapılan eylemlerde ölenler, sayısal olarak şöyle:

Sayı Ölüm nedeni
32 "Hayata Dönüş" operasyonu
48 Cezaevlerinde yapılan ölüm orucu
13 Tahliyeden sonra devam eden ölüm orucu
3 Tedavi sırasında ölenler
7 Destek için ölüm orucu yapanlar
4 Küçükarmutlu operasyonu
14 Protesto olarak kendini yakanlar
12 İntihar eylemlerinde ölenler

Bunun içinde "hayata dönüş" operasyonunda ölen iki asker ve intihar eylemlerinde ölen 3 polis memuru ve 4 sivil vatandaşı da var. Kendini yakanlar arasında bir eylem Almanya'da yapılmış. Bundan başka Hollanda'da destek eyleminde bulunan bir kişi aşırı sağcılar tarafından dövülme sonucu yaşamını yitirdi. Onu da sayarsak F-tipi ile ilgili saldırı ve eylemlerde 134 kişi öldü.

Buradaki yazının amacı farklı olduğu için farklı bir liste hazırlandı. TİHV 2000 ile 2006 yıllarında hazırladığı raporlarını baz alarak, başka kaynaklardan alınan ek bilgilerle ölümleri doğrudan ölüm orucuna bağlı olanlara ait bir liste hazırlandı. Sırası değiştirilebilen liste şöyle:

Cinsiyet İsim Soyadı Tarih Yer Konum Örgüt
erkek Cengiz Soydaş 2001-03-21 Sincan Cezaevinde DHKP/C
erkek Adil Kaplan 2001-04-07 Edirne Cezaevinde TİKKO
erkek Bülent Çoban 2001-04-07 Kandıra Cezaevinde DHKP/C
kadın Fatma Ersoy 2001-04-10 Kütahya Cezaevinde DHKP/C
kadın Nergis Gülmez 2001-04-11 Kartal Cezaevinde TİKKO
erkek Tuncay Günel 2001-04-11 Edirne Cezaevinde TİKB
erkek Celal Alpay 2001-04-12 Buca Cezaevinde TİKKO
erkek Erol Evcil 2001-04-13 Sincan Cezaevinde DHKP/C
erkek Murat Çoban 2001-04-13 Sincan Cezaevinde DHKP/C
erkek Gürsel Akmaz 2001-04-16 Buca Cezaevinde DHKP/C
erkek Endercan Yıldız 2001-04-18 Sincan Cezaevinde TİKKO
kadın Hatice Yürekli 2001-04-22 Ankara Cezaevinde TKİP
kadın Sibel Sürücü 2001-04-22 Kartal Cezaevinde TKEP/L
erkek Sedat Karakurt 2001-04-24 Edirne Cezaevinde DHKP/C
kadın Fatma Hülya Tümgan 2001-04-28 Ulucanlar Cezaevinde DHKP/C
erkek Cafer Tayyar Bektaş 2001-05-06 Sincan Cezaevinde TKP/ML
erkek Hüseyin Kayacı 2001-05-06 Buca Cezaevinde MLKP
erkek Veli Güneş 2001-06-16 Kandıra Cezaevinde DHKP/C
kadın Aysun Bozdoğan 2001-06-26 Kartal Cezaevinde TKEP/L
erkek Ali Koç 2001-07-08 Sincan Cezaevinde DHKP/C
erkek Muharrem Horuz 2001-08-02 Kandıra Cezaevinde TİKKO
erkek Ali Ekber Barış 2001-10-18 Kandıra Cezaevinde KP-İÖ
kadın Tülay Korkmaz 2001-11-19 Kartal Cezaevinde DHKP/C
erkek Ali Çamyar 2002-01-02 Kırıklar Cezaevinde TİKB
erkek Zeynel Karataş 2002-01-05 Tekirdağ Cezaevinde TKP(ML)
erkek Yusuf Kutlu 2002-03-08 Ankara Cezaevinde DHKP/C
kadın Yeter Güzel 2002-03-10 Sağmalcılar Cezaevinde TKP(ML)
erkek Doğan Tokmak 2002-03-15 Sağmalcılar Cezaevinde DHKP/C
kadın Meryem Altun 2002-03-31 Sağmalcılar Cezaevinde DHKP/C
erkek Okan Külekçi 2002-05-22 Tekirdağ Cezaevinde TİKB
kadın Semra Başyiğit 2002-07-29 Sağmalcılar Cezaevinde DHKP/C
kadın Fatma Bilgin 2002-08-10 Ankara Cezaevinde DHKP/C
kadın Melek Birsen Hoşver 2002-08-22 Ankara Cezaevinde DHKP/C
kadın Gülnihal Yılmaz 2002-08-24 Kütahya Cezaevinde DHKP/C
kadın Fatma Tokay Köse 2002-08-31 Ankara Cezaevinde DHKP/C
kadın Hamide Öztürk 2002-09-10 Sağmalcılar Cezaevinde DHKP/C
erkek Serdar Karabulut 2002-11-08 Ankara Cezaevinde DHKP/C
erkek İmdat Bulut 2002-11-19 Sağmalcılar Cezaevinde DHKP/C
kadın Zeliha Ertürk 2002-11-30 Kartal Cezaevinde DHKP/C
erkek Feridun Yücel Batu 2002-12-01 Buca Cezaevinde DHKP/C
erkek Berkan Abatay 2002-12-20 Tekirdağ Cezaevinde DHKP/C
kadın Özlem Türk 2003-01-11 Ankara Cezaevinde DHKP/C
erkek Yusuf Aracı 2003-03-26 Ankara Cezaevinde DHKP/C
erkek Selami Kurnaz 2004-08-12 Tekirdağ Cezaevinde DHKP/C
kadın Gülsüman Ada Dönmez 2001-04-09 K.armutlu Destek veren TAYAD
kadın Canan Kulaksız 2001-04-15 K.armutlu Destek veren TAYAD
kadın Şenay Hanoğlu 2001-04-22 K.armutlu Destek veren TAYAD
erkek Erdoğan Güler 2001-04-24 İzmir Destek veren TAYAD
kadın Zehra Kulaksız 2001-06-29 K.armutlu Destek veren TAYAD
kadın Hülya Şimşek 2001-08-31 K.armutlu Destek veren TAYAD
erkek Abdülbari Yusufoğlu 2001-09-20 K.armutlu Destek veren TAYAD
kadın Özlem Durakcan 2001-09-28 Ankara Destek veren TAYAD
erkek Uğur Türkmen 2001-05-27 Tarsus Devam eden DHKP/C
erkek Gökhan Özocak 2001-07-04 İzmir Devam eden DHKP/C
kadın Sevgi Erdoğan 2001-07-14 K.armutlu Devam eden DHKP/C
erkek Osman Osmanağaoğlu 2001-08-14 K.armutlu Devam eden DHKP/C
kadın Gülay Kavak 2001-09-07 K.armutlu Devam eden DHKP/C
kadın Ümüş Şahingöz 2001-09-14 K.armutlu Devam eden DHKP/C
erkek Ali Rıza Demir 2001-09-27 K.armutlu Devam eden DHKP/C
kadın Zeynep Arıkan-Gülbağ 2001-09-27 K.armutlu Devam eden DHKP/C
kadın Ayşe Baştimur 2001-09-28 K.armutlu Devam eden DHKP/C
kadın Lale Çolak 2002-01-08 Kartal Devam eden TİKB
erkek Tuncay Yıldırım 2002-03-21 İzmir Devam eden MLKP
kadın Feride Harman 2002-12-15 Aksaray Devam eden DHKP/C
kadın Fatma Koyupınar 2006-04-27 K.armutlu Devam eden DHKP/C
erkek Abdullah Bozdağ 2001-04-12 Buca Tedavide DHKP/C
erkek Mustafa Coşkun 2001-10-03 Ankara Tedavide TİKKO

Bu listeye göre doğrudan 2000 ile 2007 yılları arasında F-tip cezaevleri ile ilgili yapılan ölüm orucu sonucu ölenlerin sayısı 67. TİHV tarafından 2006 yılında hazırlanan listeye yapılan değişiklikler ise şöyle: Bir kişi (Abdülbari Yusufoğlu) hep "dışarıda" idi, yani cezaevinde değil, destek verenler arasında yer alır, tedavi sırasında ölen iki kişi (Ali Şahin, Salih Sevinel) bir zamanlar açlık grevine katılmış olsalar da, ölümleri tıbbi ihmal olarak değerlendirmek gerekir, doğrudan ölüm orucu sonucunda değil. İki kişi de (Ümit Günger, Selma Kubat) ölüm orucuna katılmakla beraber, kendilerini yakma sonucunda öldüler. Ona göre tablo şu:

Sayı Ölüm nedeni
44 Cezaevlerinde yapılan ölüm orucu
13 Tahliyeden sonra devam eden ölüm orucu
2 Tedavi sırasında ölenler
8 Destek için ölüm orucu yapanlar

Ölenler arasında 36'sı erkek, 31'i kadın. Ölenlerin büyük çoğunluğu DHKP/C örgütü (40) ve bu örgüte karşı açılmış davalarda yargılanan tutuklu ve hükümlülerle dayanışma amacıyla açılmış TAYAD isimli derneğe üye olanlardan (8) oluşur. Diğer örgütlerden ölenler ise: TİKKO (6), TİKB (4), MLKP (2), TKEP/L (2), TKP(ML) (2) ve birer kişi ile KP-İÖ, TKİP ve TKP/ML.

Ekipler halinde sürdürülen eylem 20 Ekim 2000 tarihinden 22 Ocak 2007 tarihine kadar devam etmekle çok uzun sayılan ve örgüt terminolojisi olarak "şehit verme" anlamında geniş bir kadro kaybına yol açmıştır. Burada bunun eleştirisini yapma yeri değildir.[49] Ne varki elde edilen "kazanç" veya "taviz" son derece düşük kalmıştır. Yüzden fazla insanın ölmesi F-tipi cezaevlerinin açılmamasına ya da kapatılmasına yetmemiştir.

F-tipi cezaevlerinde geçerli olacak tecrit uygulaması hakkında başta Türk Tabipleri Birliği (TTB), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) gibi kuruluşlar "hayata dönüş" operasyonundan evvel defalarca seslerini yükseltmişlerdi. Operasyondan sonra uluslararası af örgütü (UAÖ) ve İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) da bu yönde kamuoyu oluşturmuşlardır.[50] Bir tek Avrupa İşkence Önlenme Komitesi (Committee for the Prevention of Torture = CPT) F-tipi cezaevleri hakkında olumlu bir görüş beyan etmişti.[51] CPT çok sonradan Abdullah Öcalan'a ve başka yerlerde ağırlaştırılmış müebbet cezasına çaptırılmış insanlara uygulanan tecrit uygulamasını eleştirmiştir.[52]

Öcalan için yapılan açlık grevleri

Kürdistan İşçi Partisi (PKK) taraftarları kısa bir süre için dayanışma açlık grevi yaptıysa F-tipi cezaevlerine karşı yapılan eylemlere katılmadı. 1996 yılında bile farklı bir hedefle ve farklı bir sürede açlık grevine girmiş ve kendilerine göre istedikleri sonuç alınca kendi saflarında kimse ölmeden eylemden vazgeçmişlerdi.[53] Buna karşın kendi lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye’den çıkmasıyla başlayan ve Türkiye’ye teslim ediliş tarihi 15 Şubat 1999’a kadar geçen sürede “güneşimizi karartamazsınız” sloganıyla yapılan kendini yakma eylemlerinde 63 kişi hayatını kaybetti.[54] Cezaevlerinde ve dışarıda (hatta Türkiye dışında) bulunup kendini yakan insanların bir kısmı öldü. TİHV 1998 raporunda ölen 13 kişi ve 1999 raporunda ölen 8 kişinin ismi verilmektedir. Serxwebun dergisinde ise[55] 64 kişinin ismi yer alır. Bunlardan 18'ine şehit denmektedir.

Kendini yakma eylemlerinin yoğunlaşması üzerine Öcalan 19 Kasım 1998 günü bur tür eylemlere son verilmesini istediği bir mesaj yayınladı. Daha sonra hem İmralı'da kaleme aldığı savunmalarında hem de avukatlarıyla yaptığı görüşmelerde birçok kez kendini yakma eylemlerine karşı olduğunu vurguladı. Öcalan'ın açıklamalarından sonra da kendi yakma eylemleri devam etti. Nitekim örgüt de bu tür eylemlerin son bulması için çağrı yaptı. 15.12.2011 tarihinde gazetelerde yer alan bir habere göre "son bir yıl içerisinde 8 kişinin örgüt lideri Öcalan için kendisini ateşe vermesi üzere PKK kendinizi yakmayın, profesyonel mücadeleye katılın" dendi.[56]

Her yıl 15 Şubat günü milyonlar alanlara inerek "İradem" dediği Öcalan'ın Türkiye'ye teslim edilişini protesto ederken, Öcalan'ın özgürlüğü için "Öcalan irademizdir”, “Öcalan'ın sağlığı sağlığımızdır”, “Öcalan Güneşimizdir" sloganları ile kampanyalar başlatıldı. İmza kampanyalar, yürüyüşler ve benzer eylemler önce Abdullah Öcalan'ın idam edilmemesine yönelik yapıldıysa, idam cezası Türkiye çapında kalktıktan sonra (yerine ölünceye kadar tek kişilik hücrelerde kalınacak şeklinde "ağırlaştırılmış müebbet cezası" kondu) bu kez "Öcalan zehirlendi", "sağlığı bozuldu", "tecritte tutuluyor" veya "serbest bırakılsın" diye devam etti. Cezaevinde olanlar ise bazı kampanyalara açlık grevi yaparak destek verdiler.

Örneğin Bolu ve Tekirdağ cezaevlerinde PKK davalarından yargılanan tutuku ve hükümlüler Mart ve Nisan 2007'de "Öcalan zehirlendi" iddiasıyla açlık grevine girdiler (Bolu'da 50 kişi, Tekirdağ'da 55 kişi).[57] Kürkçüler (Adana) Cezaevi'nde ise 100 kadar tutuklu ve hükümlü Mayıs 2008'de Öcalan'ın sağlık koşullarını protesto etmek için 2 günlük bir açlık grevi yaptılar.[58]

En son 12 Eylül 2012 tarihinde Öcalan'ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının yaratılması amacıyla PKK'li ve PAJK'lı tutsaklar tarafından süresiz-dönüşümsüz açlık grevi başlatıldı. İlk gün 68 tutuklu ile başlayan eyleme sayı 5 Kasım günü 10 bine ulaştı. Bu konuda TİHV Türkiye İnsan Hakları Raporu 2012 şöyle der: "2012 yılında PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit koşullarının protesto edilmesi ve PKK’li ve PJAK’li tutuklu ve hükümlülerin başlattığı açlık grevi önemli gündem maddeleri olarak öne çıkmıştır. Yanı sıra yaşamını yitiren gerillaların cenaze törenleri, Abdullah Öcalan’ın doğum günün kutlanması ve PKK’nin kuruluş yıl dönümü tarihlerinde olaylar çıkmıştır. Bu olaylar neticesinde toplam gözaltına alınan kişi sayısı 2572, toplam tutuklanan kişi sayısı 590’dır. Gösteri, miting ve yürüyüşlere yasaklanma ve ya müdahale sayısı yaklaşık olarak 135 olup bu gösterilere müdahale sırasında 230 sivilin yaralanmasının yanı sıra 1 sivil ölmüştür. Yaralı polis sayısı ise 56 yanı sıra 1 polis ölmüştür.

12 Eylül 2012 tarihinde PKK’li ve PJAK’li tutuklu ve hükümlüler 'PKK lideri Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ve Kürt halkının demokratik haklarının verilmesi” talebiyle cezaevlerinde açlık grevine başladı. 30 Ekim 2012 tarihinde insan hakları örgütleri belirlenebildiği ölçüde açlık grevine katılan tutuklu ve hükümlü sayısının 663 kişi olduğunu belirttiler. Adalet bakanı Sadullah Ergin ise bu sayısının 680 civarında olduğunu açıklamıştır. İçerideki açlık grevine destek vermek için dışarıda onlarca protesto gösterisi yapılmış ve hemen hemen hepsine kolluk kuvvetleri tarafından sert bir şekilde müdahale etmiştir. İçinde milletvekillerinin bulunduğu açlık grevine destek çadırları, stantlar vs. kaldırılmıştır.

1 Kasım 2012 tarihinde TBMM İnsan Hakları Meclis Araştırma Komisyonu bünyesinde oluşturulan ezaevleri Alt Komisyon’u açlık grevine giren bazı tutuklu ve hükümlü ile görüştü. İnsan Hakları örgütleri belirlenen ölçüde açlık grevinin 52. gününde (2 Kasım 2012) açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlü sayısının 654 olarak tespit edildiğini belirtmişlerdir. CHP oluşturduğu bir komisyonla cezaevlerini ziyaret etmiştir. Komisyon, başbakan R.Tayyip Erdoğan’ın dediği gibi açlık grevine giren hiçbir tutuklu ya da hükümlünün yiyip içmediğini belirttiler. İnsan Hakları örgütleri belirlenen ölçüde açlık grevinin 66. Gününde (16 Kasım 2012) açlık grevinde olan tutuklu ve hükümlü sayısının 786 olarak tespit edildiğini belirtmişlerdir.

17 Kasım 2012 tarihinde Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan İmralı adasında Abdullah Öcalan ile görüşmüş ve Abdullah Öcalan’ın açlık grevlerine son verilmesini istediğini belirtmiştir. Bu tarihten sonra açlık grevi eylemlerine tutuklu ve hükümlüler 68.gününde, 18 Kasım 2012 tarihinde son vermiştir."

2012 yılın sonunda başlayan barış sürecinde Abdullah Öcalan'ın cezaevleri koşulları hakkında şikayetler azalınca bunun nedeni ile başka yerde tutuklu ve hükümlülerin açlık grevine girmeleri için bir neden kalmamıştı. Barış süreci ileride tehlikeye girerse ya da PKK taraftarları (Kürt yurtseverler de denilebilir) besledikleri tahliye umutları (enazından Öcalan'ın ev hapsinde tutulması) sönerse açlık grevleri yeniden gündeme gelebilir.

ÖZET

Türkiye'deki cezaevlerinde siyasi bir nedenle kalan tutuklu veya hükümlüler tarafından yapılmış tüm açlık grevleri tam olarak saymak mümkün görünmüyor. 12 Eylül 1980 askeri darbesi öncesi için pek veri yok. Ülke sıkıyönetim ile idare edildiği dönem için (26 Aralık 1978 ile 19 Temmuz 1987 arasında) gazete arşivlerinde bilgi bulmak da zor. Uygulanan sansür (ya da oto-sansür) bir tarafa içeride tutulan insanların dış dünya ile iletişim kurmakta çektikleri zorluklar yüzünden birçok eylem duyulmamış olsa gerek. Bu tür eylemleri katılmış olanlar bile kesin bilgi veremiyor.[59] İçeride tutulan insanlar kendilerine haksızlık yapıldığında güvendikleri bir şikayet mekanizması yoksa çoğu kez açlık grevine girmekten başka çare görmüyor. Açlık grevlerinin nedenleri genel bir sorun olabildiği gibi (işkence veya kötü muamele, ziyaretlerle ilgili kısıtlamalar vs.) özel sorun da olabilir (gereken tedavinin yapılmaması, belirli cezaevlerine sevk edilmesi ya da edilmemesi gibi). Tek veya birkaç kişiyi ilgilendiren özel sorunlarla ilgili açlık grevleri ise ülke ya da uluslararası düzeyde duyulması ancak istisnai durumlarda mümkün.

Bir de dış dünyadan kopuk yasal gözaltı süreleri 15 gün (olağanüstü hal bölgesinde 30 gün) olduğu dönem için (17.06.1985 tarihinden 12.03.1997 tarihine kadar durum böyle idi) siyasi nedenle gözaltına alınan kişiler kaçınılmaz işkenceye karşı açlık grevine girmeleri ve tutanakta bunu "örgütsel tavrı takınmıştır" denmesi de düşünülürse siyasi nedenle açlık grevi yapmış insanların sayısı iyice bilinmez olur. Bu yazıda sadece 1992 ile 1995 yılları arasında kamuoyuna yansımış fakat belki sonradan unutulmuş bazı açlık grevi örneklerine yukarıda yer verilmiştir.

Ölümle biten, zamanında pek bilinmeyen ancak sonradan söz konusu örgütler tarafından büyük direniş örnekleri olarak "tarihsel" eylem sayılan açlık grevleri ise

  1. Diyarbakır Askeri Cezaevinde özellikle 1981-1984 arasında yapılan açlık grevleri
  2. Metris Askeri Cezaevinde merkezli 1984 yılında yapılan açlık grevi
  3. 1996 yılında birden çok cezaevinde yapılan açlık grevleri
  4. 2000-2007 arasında yapılan ölüm orucu

önemli sayılır. 12 Eylül sonrasında siyasi tutuklu ve hükümlülerin askeri cezaevlerine konulup, asker disiplin öğretilmesi adı altında dünya görüşleri ve kişiliklerini bozmaya yönelik alınan önlemler ile uygulanan işkenceye karşı başlatılan öncelikle Diyarbakır'da gerçekleşen açlık grevlerinden sonra, başta İstanbul'da olmak üzere tek tip elbiseye karşı eylemler ile önce "tabutluk" diye adlandırılan Eskişehir cezaevinde sevk işlemlere karşı ve daha sonra "tecrit" olarak kabul edilen F-tipi cezaevlerine karşı sürdürülen ölüm oruçları sonucunda bir çok insan ölmüştür. Bu yazıda ayrıntısı verilen ölüm olayları ise şöyle:

Sayı Yer Tarih
8 Diyarbakır 1981-1998
4 Metris, Sağmalcılar 1984
1 Yozgat 1995
1 Amasya 1995
12 İstanbul merkezli 1996
1 Mamak Askeri Cezaevi 2004
44 F-tipi cezaevlerine karşı 2000-2007

Türkiye'de Eylül 1980 ile Eylül 2014 arasında (34 yılda) cezaevlerinde kalan toplam 71 insan açlık grevi sonucunda öldü. Tahliye olduktan sonra ölüm orucuna devam eden, tedavi sırasında hayatını kaybeden veya destek amaçlı ölüm oruçlarında ölen 23 kişi de eklenirse genel toplam 94 olur. Burada yukarıda bahsedilen 9 Nisan 1993 tarihinde Muş Cezaevinde "beyin kanamasından" ölen Abdullah Fidan'ın ölümü açlık grevi sonucu sayılmadı. Ayrıca yapılan işkencelere karşı protesto olarak kendini yakan veya intihar eden insanlar da sayılmamıştır. Doğrudan işkence (dayak) sonucunda cezaevlerinde ölenler de bu tabloda sayılmamıştır.[60]

Arka plan bilgisi

Temel bilgisi içeren bazı siteler şunlar:

Kaynak ve dipnotlar

  1. Türk Tabipleri Birliği (TTB) tarafından hazırlanan açlık grevleri ile ilgili yazı dizisinden Önsöz, 2001?
  2. 2.0 2.1 Ahmet Taşkın: Açlık Grevleri ve Hak Arama Hürriyeti, AÜEHFD, C:VII, S:3-4, (Aralık- 2003)
  3. Konu için 2 Haziran 2001 tarihli Bianet'te yer alan yazıya Hikmetin Yaşam Öyküsüne bakınız. Ek olarak İngilizce Vikipedi'deki Nazım Hikmet sayfasında şöyle denir: "Nâzım Hikmet Ran 8 Nisan 1950 tarihinde açlık grevine girdi. Önce Bursa Cezaevi'nden Sultanahmet'e ve oradan Paşakapısı Cezaevi'ne nakledildi. 23 Nisan 1950 tarihinde açlık grevine ara veren Ran 2 Mayıs 1950 tarihinde yeniden açlık grevine girdi. 14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan genel seçimlerinden sonra 19 Mayıs 1950 tarihinde ilan edilen genel aftan sonra açlık grevini sonlandırdı."
  4. 4.0 4.1 Türkiye'de açlık grevleri sayfasına bakınız
  5. 1969'da Türkiye sayfasına bakınız
  6. 6.0 6.1 Ertuğrul Mavioğlu: Asılmayıp beslenenler: bir 12 Eylül hesaplaşması, İstanbul, 2006, ISBN 978-9-75273-278-0
  7. Hürriyet gazetesinde 18 Aralık 2012 tarihinde yer alan bir habere ‘Co’nun kulübesinde 6 ay işkence gördüm’ bakınız.
  8. Ata Soyer tarafından yazılmış Açlik Grevleri/Ölüm Oruçları makaleyi bakınız.
  9. Bilgi için ayrıca "İşkence Dosyası", Gözaltında ya da Cezaevinden Ölenler (12 Eylül 1980 - 12 Eylül 1985), TİHV Yayınları 5, Ankara Mart 1996, ISBN 975-7217-08-5, s. 45'e, ayrıca enwiki:Diyarbakır Prison veya dewiki:Gefängnis Diyarbakır bakınız.
  10. TİHV 1993 Türkiye İnsan Hakları Raporu, Ankara Haziran 1994, s. 217-218
  11. TİHV 1994 Türkiye İnsan Hakları Raporu, Ankara Eylül 1995, s. 233-234
  12. Burada bulunan bilgileri büyük bölümü uluslararası af örgütü tarafından 1989 yılında yayınlanan rapordan alınmıştır. The Istanbul Devrimci Sol Trial, AI Index: EUR 44/149/89, 14 December 1989 tarihli rapor sitemde Devrimci Sol adındaki sayfada bulunur.
  13. Konuya ilişkin Almanya'da yayınlanan Der Spiegel dergisinde 22 Ağustos 1983 tarihinde yayınlanan bir haber var: TÜRKEI Thema tabu
  14. İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi adlı örgüte üye olmakla suçlanan tutuklular başka zaman ve mekanlarda açlık grevine girdiler. Örnek olarak 30 Temmuz 1997 tarihli Zaman Gazetesi'ne İBDA-C'cilerden açlık grevi veya 24 Ekim 2000 tarihli Türkiye Gazetesi'ne İBDA-C’liler açlık grevinde bakınız.
  15. 10 Ocak 2012 tarihli memurlar.net sitesinden 12 Eylül iddianamesinden: Darbe döneminde cezaevi ve gözaltında 191 kişi öldü başlıklı haberden alınmıştır.
  16. UAÖ Haziran 1988 raporu Turkey: Background to the Devrimci Yol Trial in Ankara, AI Index: EUR 44/47/88, 27 June 1988
  17. Buradaki veriler genellikle 1986 yılına kadar istatistik tutan alternatif türkiye yardımı adlı kuruluştan alınmıştır, ilgili malzemeleri sitemin Almanca bölümünde bulunur. Fatsa için ayrıca dewiki:Selbstverwaltung in Fatsa bakınız.
  18. Almanca olarak hazırladığım Massenprozesse und Todesstrafen sayfasına bakınız.
  19. Almanca Vikpedi'deki DİSK sayfasına bakınız.
  20. alternatif türkiye yardımı (ath) tarafından gazete haberlerinin Almanca çevirisinden ibaret olan türkei-infodienst sayı 9, 27 Temmuz 1981
  21. Bülent Forta TBMM Tutanak, 12 Eylül Komisyonu 10 Ekim 2012 ve 17 Ekim 2012 tarihli Özgür Gündem gazetesindeki Açlık grevinin anlamı isimli haberlere bakınız
  22. Ayrıntı Basım Yayın ve Matbaacılık Ltd. Ş.: Tarihle Söyleşiler, 2. Baskı, Ankara, Haziran 2014, ISBN 978-975-01362-8-3, s. 106
  23. 2 Ocak 2008 tarihli ve Mamak Cezaevi'ndeki devlet cinayeti AİHM'de başlıklı haberin özeti.
  24. Genellikle DAL Derin Araştırma Labaratuarı olarak tanımlanır. İşkence Dosyası isimli UAÖ raporunda (Eylül 1997) DAL'ın krokisi var.
  25. Türkiye'de yaşam hakkı ihlalleri ile ilgili projeye ve ilgili tablolara bakınız
  26. Oral Çalışlar 23 Ekim 2012 tarihinde Radikal'de yayınlanan makalesine Zulüm ve cinayet mekanı: Raci Tetik'in Mamak'i bakınız
  27. Kaynak: ÜLKÜCÜ ŞEHİTLER ANTOLOJİSİ, erişim tarihi: 16 Eylü 2014
  28. Bazı yerlerde olağanüstü hal olarak devam etti, örneğin Ankara'da sıkıyönetim 26.12.1978 tarihinde ilan edilip, 19.07.1985 tarihinde olağanüstü hal oldu. Olağanüstü hale ise Ankara'da 19.11.1986 tarihinde kalktı, ayrıntılar için Türkiye'de illere göre sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulaması sayfasına bakınız
  29. TİHV, Türkiye İnsan Hakları Raporu 1992, s. 139/140
  30. TİHV, Türkiye İnsan Hakları Raporu 1999, s. 155
  31. alternatif türkiye yardımı adlı kuruluşun kayıtlarında Tokat'ta idam cezasına çarptırılan Adnan Kavaklı 18 Haziran 1981 tarihinde Amasya'da idam edildi deniyor (kaynağın Almancası), başka kaynaklara baktıktan sonra tarih 18 Haziran 1982 olarak, fakat ismin Ednan Kavaklı ve idam edilme yeri Ankara Ulucanlar Cezaevi doğru olarak kabul etmek gerekir.
  32. türkei-infodienst sayı 24 23 Şubat 1982
  33. Konuya ilişkin Medyakronik sitesinde Direnen Ağustos yazısına bakınız
  34. TİHV 1997 yılına ait rapora ve Ürün Dergisinde Cezaevlerinde onur direnişi başlıklı yazıya bakınız
  35. Bu dönemde çıkarılan birçok genelge tutukluların başka cezaevlerine gönderilmesini öngörüyordu. Ayrıca Ertuğrul Mavioğlu: Asılmayıp beslenenler: bir 12 Eylül hesaplaşması, İstanbul, 2006, ISBN 978-9-75273-278-0 kitabına da bakınız.
  36. Konu için "İşkence Dosyası", Gözaltında ve Cezaevinde Ölenler, 12 Eylül 1980-12 Eylül 1995, Ankara Mart 1996, ISBN 975-7217-08-5, s. 45'e bakınız
  37. Raporun İngilize çevirsi PDF dosyası olarak bulmak mümkün
  38. TİHV, Türkiye İnsan Hakları Raporu 1997, s. 49
  39. Bahsedilen bu örgütler hakkında Türkçe, İngilizce ve Almanca Vikipedi'de ya hiçbir bilgi yok ya da bulunan bilgiler çok eksik. Bu site Almanca olarak Überblick zu illegalen türkischen Organisationen sayfasında 1997 yılına kadar olan gelişmeler bulunur. 2004 yılında en son güncellenen İngilizce olan bir sayfada Leftist Parties of the World: Turkey sayfasında bilgiler mevcut. Dünyadaki terör örgütleri hakkında bilgi verme iddiasında olan bir sitede Türkçe dilinde genel hatları ile doğru bilgiler bulmak mümkün. Örneğin TİKKO-DABK-BABK hakkında bilgi içinde TKP/ML ile TKP(ML) için de bilgi var, MLKP hakkında bilgi ve ayrıntılı linkler var, TKEP hakkında bilgi, TKEP veya THKP/C Üçüncü Yol hakkında bilgi var. Bu siteler ulaşım tarihi ise: Eylül 2014
  40. Bu bölümdeki bilgiler (Haziran 2001 tarihine kadar olan gelişmeler) öncelikle Helsinki Yurttaşlar Derneği tarafından yayınlanan F-tipi Cezaevleri Raporu, 12 Haziran 2001 raporundan özet olarak alınmıştır.
  41. 41.0 41.1 41.2 41.3 TİHV, Türkiye İnsan Hakları Raporu 2001, s. 4 ile 5'te yer alan Önsöz'e ve sayfa 240-279 arasında bulunan Ceza ve Tutukevlerinde İnsan Hakları bölümüne bakınız
  42. 42.0 42.1 42.2 42.3 TİHV, Türkiye İnsan Hakları Raporu 2002, s. 187 ile 207 arasında F TİPİ CEZAEVLERİ VE ÖLÜM ORUÇLARI bölümüne bakınız
  43. İnternet ortamında bulunmayan 2004 yılında yayınlanan bir TİHV raporunu haber yapan Bianet'in TİHV: Adli Tıp Kurumu Özerk Olmalı başlıklı 19 Mart 2004 tarihli habere bakınız. Almanca olarak DTF sitesinde bulunan TIHV: Verschiedene Gutachten bei Wernicke-Korsakoff isimli özel raporuna da bakabilirsiniz.
  44. Yeni Şafak gazetesinde 20 Mart 2004 tarihinde yer alan habere ve Wernicke-Korsakoff Adli Tıp'a da bulaştı başlıklı yazıya bakınız.
  45. Bianet 19 Haziran 2006 tarihinde yer alan Sezer 180 Ölüm Orucu Mahkumunu Affetmiş haberine bakınız.
  46. Radikal gazetesinde tarihinde çıkan Ölüm orucunu bitiren adım atıldı başlıklı habere ile TİHV tarafından 2006 yılına ait rapora bakınız. 45/1 nolu genelge tam metin olarak orada mevcut.
  47. Ayrıntılı bir kaynak BÜYÜK DİRENİŞ - 2000-2007 ÖLÜM ORUCU sayfasında bulunur.
  48. Türkiye İnsan Hakları Raporu 2006, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Yayınları, Ankara Nisan 2007, ISBN 978-975-7217-57-2, s. 393 ve sonrası
  49. Örnek olarak Bolşevik Partisi (Kuzey Kürdistan-Türkiye), BP (KK-T) örgütü adına yapılan eleştirileri için Ölümüne bir mücadele ve çıkarılması gereken kimi dersler adlı yazı dizisine veya Özgürlük Dünyası Şubat 2001'de yayınlanan Ölümün kutsanması ve bir ideolojik-siyasi hattın çöküşü yazısına göz atılabilir.
  50. Örnek olarak TİHV Human Rights Report 2001'de yer alan Amnesty International, TURKEY: F-Type prisons: Isolation and allegations of torture or ill-treatment, AI-index: EUR 44/025/2001, 20/04/2001 Türkçe çevirisi ve Human Rights Watch: SMALL GROUP ISOLATION IN PRACTICE full text bakılabilir
  51. Konu hakkında TİHV tarafından kaleme alınmış bir açık mektuba bakınız. Türkiye İnsan Hakları Raporu - 2001, s. 164
  52. Bunun için Araştırma konusu: ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası sayfasına bakınız.
  53. 1996 yılında Türk soluna yöneltilen bir eleştiri Serxwebun dergisinde Ağustos 1996, sayı 176'da bulmak mümkün: Özel savaş ve zindan direnişi isimli yazı arşivde mevcut.
  54. Özgür Politika'da 14 Şubat 2012 tarihinde yer alan haberin başlığı Öcalan etrafında ateşten çember idi.
  55. http://www.serxwebun.org/sehitler/fedaisehitleralbumu/files/assets/common/downloads/page0079.pdf “Güneşimizi Karartamazsınız!” eylemi gerçekleştiren yoldaşlar] isimli bir sayfaya bakınız
  56. Örnek olarak En son Haber gazetesindeki PKK'dan kendini yakma eylemlerine tepki habere bakınız.
  57. TİHV Türkiye İnsan Hakları Raporu 2007'ye bakınız
  58. TİHV Türkiye İnsan Hakları Raporu 2007'ye bakınız
  59. Örneğin Diyarbakır Askeri Cezaevinde kalmış Aysel Çürükkaya bir röportajda şunları söyledi: "Sayısını bilmediğim kadar açlık grevleri ve ölüm orucuna yattık. Birincisi 30 gün sürdü ikincisi 49 gün sürmüştü." Kaynak: Aysel Cürükkaya ile Röportaj Kürdistan Aktüel, 13 Mayıs 2014
  60. Özel bir not olarak 21 Mart 1981 tarihinde Diyarbakır Askeri Cezaevinde ölen Cemal Zengin ile Tahir Şahin hakkında yeterince bilgi bulunmamıştır. TİHV "İşkence Dosyası" (12 Eylül 1980 ile 12 Eylül 1995 arasında ölenler) kitabında bunlar işkence sonucu ölenler arasında sayılmış, fakat 2007 yılında yaptığım bir çalışmada Türkiye'de yaşam hakkı çerçevesinde oluşturduğum kendi listemde bunları dahil etmedim, çünkü bu ölümler açlık grevi sonucu olabildiği gibi kendilerini yakma veya intihar etme sonucunda meydana gelmiş olma olasılığı yüksek.