Ağustos 1984-Temmuz 1987 arasında yaşam hakkı ihlalleri

From B-Ob8ungen
Jump to navigation Jump to search

15 Ağustos 1984 ile 19 Temmuz 1987 tarihleri arasındaki dönemi kapsayan bu değerlendirmede yaşam hakkı ihlallerinin farklı bir boyut kazandığı görülecektir. 6 Kasım 1983 genel seçimi sonucu Turgut Özal liderliğinde kurulan Anavatan Partisi (ANAP), 400 kişiden oluşan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde 211 milletvekili çıkartarak tek başına iktidar, Turgut Özal da başbakan oldu. 13 Aralık 1983 - 21 Aralık 1987 tarihleri arasında iktidarda kalacaktı.

Sıkıyönetim ile olağanüstü hal

Sıkıyönetim uygulaması, 19 Mart 1984 tarihinden başlayarak aşama aşama 19 Temmuz 1987 tarihine kadar tüm illerden kaldırıldı. Birçok ilde sıkıyönetim kaldırıldığında onun yerine olağanüstü hal ilan edildi.[1] 19 Temmuz 1984 tarihine kadar sıkıyönetim 26 ilde kaldırılmıştı

19.11.1984 tarihinde sıkıyönetimin kaldırıldığı iller şunlar:

Eskişehir (19.03.1985'e kadar o. hal), Giresun (19.03.1985'e kadar o. hal), Denizli (19.03.1985'e kadar o. hal), Antalya (19.07.1985'e kadar o. hal), Bursa (19.03.1986'ya kadar o. hal), Mersin (19.03.1986'ya kadar o. hal), Konya, Malatya (19.03.1986'ya kadar o. hal), Manisa (19.03.1985'e kadar o. hal), Kahramanmaraş (19.11.1985'e kadar o. hal), Kayseri, Kocaeli (19.11.1985'e kadar o. hal), Samsun (19.07.1985'e kadar o. hal), Tokat (19.07.1985'e kadar o. hal), Trabzon (19.07.1985'e kadar o. hal), Sivas (19.07.1986'ya kadar o. hal), Uşak (19.03.1985'e kadar o. hal), Zonguldak (19.07.1985'e kadar o. hal).

19.07.1985 tarihinde sıkıyönetimin kaldırıldığı iller şunlar:

Edirne (19.11.1985'e kadar o. hal), Erzincan (19.11.1985'e kadar o. hal), Artvin (19.03.1986'ya kadar o. hal), Ankara (19.11.1986'ya kadar o. hal), İzmir (19.11.1986'ya kadar o. hal), Ordu (19.07.1986'ya kadar o. hal).

19.11.1985 tarihinde sıkıyönetimin kaldırıldığı iller şunlar:

İstanbul (19.07.1988'e kadar o. hal), Hatay (19.03.1987'ye kadar o. hal), Erzurum (19.03.1986'ya kadar o. hal), Gaziantep (19.03.1986'ya kadar o. hal), Adıyaman (19.03.1986'ya kadar o. hal), Adana (19.03.1987'ye kadar o. hal), Ağrı (19.03.1987'ye kadar o. hal), Kars (19.11.1986'ya kadar o. hal).

19.03.1986 tarihinde sıkıyönetimin kaldırıldığı iller şunlar:

Elazığ (19.03.1993'e kadar o. hal), Bingöl (06.10.1997'ye kadar o. hal), Şanlıurfa (19.03.1987'ye kadar o. hal), Tunceli (30.07.2002'ye kadar o. hal), Van (30.07.2000'ye kadar o. hal).

19.07.1987 tarihinde sıkıyönetimin kaldırıldığı iller şunlar:

Hakkari (30.07.2002'ye kadar o. hal), Diyarbakır (30.11.2002'ye kadar o. hal), Mardin (30.11.1996'ya kadar o. hal), Siirt (30.11.1999'ya kadar o. hal).

Olağanüstü halde en yetkili kişi vali olur. Listelerimizde "idari yetkili" hanesine belirli dönemlerde belirli illerde görevli olan valiler yazılabilir (sıkıyönetim komutanı yerine). Normal (olağan) rejim altında geçen zamanlar için gene valiler sorumlu gösterilebilir, ancak güvenlikten sorumlu olan jandarma (kırsal alanda) veya emniyet (yerleşim alana göre sorumlu olan polis) valilikten (hatta kaymakamlıktan) verilen emirler doğrultusunda değil. kendi teşkilatlar ve belki de yerel komutan (müdür) talimatları ile hareket ettiklerinden ötürü bunları hak ihlallerinden sorumlu tutmak daha anlamlı olabilir. Bu yüzden bundan sonra düzenlenen listelerde idare yetkili hanesi boş bırakılmıştır (sonradan doldurulmak üzere).

Resmi infazlar

Kasım 1983 seçimleri ile oluşturulan TBMM sadece iki idam cezasının infazına onay vermiştir: İlyas Has ile Hıdır Aslan.

  • İlyas Has İzmir'de 7 Ekim 1984 tarihinde idam edilmiştir

5 Mayıs 1955 doğumlu İlyas Has İzmir'in Karşıyaka ilçesindeki Gümüşpala semtinde 7 Haziran 1980 tarihinde bekçi Süleyman Tosun'un öldürülmesi eylemiyle ilgili olarak 28 Aralık 1980 tarihinde gözaltına alındı. Askeri mahkemedeki yargılama sonucu 18 Ocak 1982 tarihinde Türk Ceza Kanunu'nun 146/1 maddesi uyarınca idam cezasına mahkûm edildi. Turgut Özal yönetimindeki ANAP sivil hükümeti ve TBMM'nin onaylaması sonucu 7 Ekim 1984 tarihinde Buca Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.

TBMM tutanaklarında şunlar belirtiliyor:

"Mensubu bulunduğu THKP/C-Dev - Yol adlı yasa dışı örgüte silah temin etmek için bekçi Süleyman Tosun'u öldürmek suçundan sanık, Tekirdağ İli, Mal­kara İlçesi, Balabancrk Köyü, hane 19, cilt 11, sayfa 7'de nüfusa kayıtlı, Recep oğlu, Rafet'ten olma 5.5.1955 İzmir doğumlu, halen İzmir Şirinevler Ce­zaevinde tutuklu İlyas Has'ın Türk Ceza Kanununun 146/1 inci maddesine göre ölüm cezası ile mahkûmi­yetine dair, İzmir Sıkıyönetim Komutanlığı 2 Numa­ralı Askerî Mahkemesinin 18.1.1982 gün ve Esas 1981/16, Karar 1982/9 sayılı hükmü, Askerî Yargıtay 1 inci Dairesinin 20.10.1982 gün ve Esas 1982/585, Karar 1982/670 sayılı ilamı ile onanmak suretiyle kesinleş­miş bulunduğundan, bu işe ait dosya, Başbakanlığın 16 Aralık 1982 günlü 19.301.163101 sayılı tezkeresine ekli olarak Danışma Meclisi Başkanlığına sunulmuş­tur.
Danışma Meclisi Adalet Komisyonu 12.1.1983 ta­rihli ve 40 sayılı raporu ile konuyu sonuca bağlamış, bilahara dosya yargılamanın yenilenmesi talebi üze­rine Başbakanlığın 7 Nisan 1983 tarihli tezkeresiyle geri istenmiş, hükümlünün yargıla­manın yenilenmesi talebi Askerî Yargıtay 1 inci Dai­resinin 1983/633 Esas ve 1983/621 Karar sayılı ilamı ile reddedildiğinden Başbakanlığın 7 Ekim 1983 ta­rihli 19-301-22776 sayılı tezkeresiyle tekrar Danışma Meclisi Başkanlığına iade edilmiştir. Konu, Danışma Meclisi Genel Kurulunda görüşü­lemediğinden dosya, 19.12.1983 tarihinde Başkanlıkça Komisyonumuza havale edilmiş ve Adalet Bakanlığı temsilcisinin de katıldığı toplantıda Komisyonumuzca incelenip görüşülmüştür...
Yukarıdaki açıklamalar karşısında hükümlü İlyas Has hakkındaki ölüm cezasının yerine getirilmemesin­de kamu adına herhangi bir yarar görülmediğinden Komisyonumuzca Anayasanın 87 ve İçtüzüğün 90 inci maddeleri gereğince hazırlanan İlyas Has hakkında­ ki ölüm cezasının yerine getirilmesine dair ekli ka­nun tasarısının Genel Kurula sunulmasına oy çokluğu ile karar verilmiştir."

En son idam edilen Hıdır Aslan için turnusol.biz sitesinde şunlar belirtiliyor:

1980 Şubatında İzmir'de yakalanan Devrimci Yol militanı Hıdır Aslan'ın infazı 25 Ekim 1984'te Burdur Kapalı Cezaevi'nde gerçekleştirildi. Hıdır Aslan'ın idam edilmesi tamamen 1984 Ekim'indeki Türkiye koşullarının bir sonucudur. Komisyonlarda sıra bekleyen 35 dosya arasından özellikle seçilmiş ve öldürülmüştür. Hıdır Aslan, 1958'de Tunceli Hozat'ta doğdu. Henüz lise öğrencisi iken, tutuklandı ve 7 ay cezaevinde kaldı. 1978 yılında İzmir'e gitti. Şubat 1980'de İzmir'de Tariş - Çimentepe - Gültepe direnişi ve işçi mahallelerinde çıkan bir dizi çatışma sonucu yakalandı. Ağır işkencelerden geçtikten sonra tutuklanarak Buca Cezaevi'ne gönderildi. 4 yıl süren cezaevi günlerinden sonra 25 Ekim 1984'de Burdur Kapalı Cezaevi avlusunda idam edildi.

İdamlar TBMM'den hasıl geçti?

Mustafa Uğur Emer (Adalet Komisyonu üyesi, ANAP Milletvekili) anlatıyor:

"Biz Adalet Komisyonu üyesi olarak iki idam cezasını onayladık. O da tesadüftür. Çünkü Doğu Anadolu bölgesinde o günlerde büyük olaylar patlak vermiş ve teröristler Türk askerlerini öldürmüştür. Bunun üzerine bu iki idam cezası TBMM'nin ekseriyeti tarafından onaylandı."

Hıdır Aslan'ın Avukatı Fehmi Çam anlatıyor:

Hıdır Aslan hakkında TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen ölüm cezası Genel Kurul'da 3 Ekim 1984 günü ele alındı. Birleşimde yapılan görüşmede Komisyon üyesi Hasan Atay, tutanak sayfa 187 ve devamında şunları söyledi:

"İdama mahkum edilen kişinin hiçbir şekilde adam öldürmediği ve öldürmeyle sonuçlanan bir olaya katılmadığı görülmektedir." Hasan Atay konuşmasında idamda bir yarar görmediğini de açıkladı. TBMM'nde onama kararı verilirken, yargılanmanın yenilenmesi isteği de Askeri Yargıtay'ca reddedildi. Hıdır 25 Ekim 1984 günü Burdur Cezaevi avlusunda idam edildi."

Bu idam kararının onanması 1984 Ekim'indeki Türkiye koşullarının sonucudur. Bunda Güneydoğu olaylarının etkisi olmuştur. Komisyonlarda sıra bekleyen onca dosya arasından seçilmesi de kanımca tesadüf değildir. Zira o ana kadar, 35 dosya bulunuyordu. Hıdır Aslan, Tunceli, Hozat, Taşıtlı Köyü doğumludur. Bu köy Dersim olaylarının başladığı köy olarak biliniyor. Bu nedenle seçim kanımca tesadüf değildir. Burada karşımıza ölüm cezalarındaki adli hataların ömür boyu sürecek sıkıntı ve üzüntülerini karşımıza çıkarır. Hıdır'ın yakınlarının ızdırabını dindirmek mümkün değildir. Ölüm cezasının bir ceza olmadığını teorik olarak benimsemiş idim. Hıdır tümüyle idama karşı olma fikrimi kuvvetlendirmiştir."

Alternatif Türkiye Yardımı adlı kuruluşun Almanca olarak verdiği özetten:

Tarış olaylar sırasında üç polis memurun öldürülmesi ile ilgili değişik davalar yürütüldü. Bir davada Hıdır Aslan dışında Ali Akgün ile İsmail Levent Aksu idam cezasına çarptırıldı. Öldürme eylemlere katıldığına dair delil olmamakla beraber Dev-Yol yöneticisi olarak idam cezası aldı.

Genel tablo

İnfaz edilen son 2 idam kararı ile beraber, toplam 50 kişi idam edilmiş oldu. MGK ile Danışma Meclisi tarafından onaylanan 4 idam kararı daha vardı, ancak idam cezasına çarptırılan kişiler firarda oldukları için (Kemal Ergün, İsa Armağan, Kemal Özdemir) bir kişi de çatışmada "ölü olarak ele geçtiği" için (Recep Sarıaslan) bu idam kararları infaz edilemedi.

12 Eylül 1980 ile Ekim 1984
arasında infaz edilen idam kararları
50
Sol görüşlü 17
Sağ görüşlü 9
Adli 23
Asala 1
Toplam 50

15 Ağustos 1984: tek taraflı savaş ilanı

Silahlı mücadeleyi benimsemiş birçok örgüt 12 Eylül darbesinden sonra yakalanmamış kadrolarını yurt dışına (Suriye ya da Avrupa ülkelerine) çıkarmaya başladı.[2] Çok az bir kesimi silahlı olarak kırsal alana çekilip bir çeşit direnmeyi tercih ettiler. Bunların çoğu (örneğin Karadeniz'de barınmaya çalışan Dev-Yol ve Dev-Sol militanları) kısa sürede çatışmalarda ölü veya sağ olarak yakalanmış oldular.

Tunceli (Dersim) ili ile Kürtlerin yaşadığı Güneydoğu Anadolu bölgesinde ise durum farklı. Özellikle TKP/ML (TİKKO) örgütünün faaliyet alanı olarak bilinen Dersim bölgesinde silahlı militanlar daha uzun barınabildi. Bir ara yurt dışına çıkmış PKK militanlar 1983 yılında oluşturdukları Hezen Rızgariye Kürdistan (HRK) "Kürdistan Kurtuluş Birliği" isimli askeri birlikler Mayıs 1984 ayından itibaren Güneydoğu Anadolu'ya giriş yapmıştır. 1983 de PKK'lı sayısının 400'e yaklaştığı, önce 50 kişilik bir grubun, daha sonra da 15'er kişilik grupların Hakkari, Siirt, Şırnak, Batman, Mardin, Diyarbakır, Bingöl, Tunceli, Urfa, Gaziantep, Adıyaman illerine giriş yaptıkları anlaşıldı.[3]

1984 yılında PKK, Kuzey Irak'taki varlığını artırma çalışmalarına hız vermiş, örgütün üst düzey görevlileri bölgeye yerleşmiş, iki silahlı propaganda birliği oluşturulmuştu. Abdullah Öcalan biran önce silahlı eylemlere geçilmesi istiyordu.[4] Yapılması kararlaştırılan eylem Eruh, Çatak ve Şemdinli ilçelerini basarak büyük sansasyon yaratmaktı.[5]

15 Ağustos 1984 saat 21.30'da ilk eylemler Eruh ve Şemdinli'de gerçekleştirildi. Bu baskınlarda 1 asker şehit olurken 9 asker ve 4 sivil yaralandı (yaralı askerlerden biri daha sonra ölür). Özellikle eylem sonrası bildiriler dağıtıldı, ve HRK'nın kuruluşu ilan edildi. Bu eylemlerin rahat bir şekilde gerçekleştirilmesi PKK tarafından bile hayretle karşılandı. Ancak güvenlik güçlerinin takibinden ve tepkisinden dolayı da epeyce yıpranıyorlardı.[6] Kimi üç beş eşkıya Irak’tan geldi eylem yaptı gitti diyor(du). Kimi Suriye’den gelip Irak’a geçen Peşmergeler diyor(du). Kimi gündüz külahlı, gece silahlı bazı insanlar diyor ama gerçeği hiçbirimiz bilmiyorduk.[7]

Hazırlanan tabloda görüleceği gibi, 1984 yılında PKK adına birkaç (ajan) cezalandırma eylemi ve çatışmalarda "gerilla" ölümü dışında fazla olay yaşanmamıştır. Türkiye'de boyalı basını ise olayı kavramakta güçlük çekiyordu. Irak Kürtleri arasında bilinen "peşmerge"lerden söz edip, ilk sınır ötesi operasyonlardan da söz edildi. İlk günlerde 160 kişinin yakalandığını duyuran basın bu sayının 500'e çıktığını iddia etti (TER 27.08.1984). Tercüman gazetesi ayrıca bu işin arkasında Ermenilerin olduğunu ileri sürüyordu.

1985 yılından sonra PKK bir taraftan silahlı eylemleri sürdürürken diğer taraftan da uluslararası faaliyetlere giriyordu. Öcalan bu amaçla bir kuruluş bildirgesiyle, 21 Mart 1985 tarihinde ERNK'yı (Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi) kurduğunu duyurdu.[8]

1985 ortalarına gelindiğinde güvenlik güçlerine karşı yürütülen saldırıların yanına köy baskınları da ekleniyordu. PKK saflarında ise 1984’de 28 kayıp varken 1985'de 100 kayıp verildi.[9] İsmet G. İmset ise "Öcalan'a göre örgütün çok da rahat olmadığı, iç sorunlarıyla boğuşmak zorunda kaldığı bir sürecin başlangıcı 1985" deyip "... davaya ihanet ettiklerine dair itirafa zorlanıp idam edilenlerin süreci" diye tanımladığı dönemde Abdülkadir Aygan'ın ifadesine göre Resul Altınok, Saime Aşkın, Cemil Efetürk, İbrahim Hali, Ayten Yıldırım, Besi Yıldız, Sabahaatin Ali İnanç, M. Ali Çetiner ve Yaşar Ongan öldürüldüklerini belirtiyor.[10]

1986 yaz ayları süresince devam eden PKK eylemlerinde asker-sivil 200 insan ölecekti. 1986 yılı içerisinde Hakkari’nin Uludere ilçesinde 12 güvenlik görevlisinin şehit edilmesi, ERNK'nın en kanlı eylemi oluyordu.[11] Nitekim 1986 senesinde 67 sivil PKK tarafından öldürülmüş, 48 kişi yaralanmıştır. Ağustos 1986 da ise Çukurca Karakoluna yaptığı saldırı ile, 2 subay 12 er şehit edilmiş, bunun üzerine başlatılan operasyon sonunda, 165 PKK’lı öldürülmüştür.[12]

PKK, III. Kongresini 25-30 Ekim 1986 tarihinde Lübnan'da bulunan Helwe kampında yapmıştır. Orada HRK lağvedilerek yerine ARGK (Artêşa Rizgariya Gelê Kurdistan = Kürdistan Halk Kurtuluş Ordusu) kurulmuştur. Kongrede alınan bir başka karar ise "Örgüt ilerlemesinin önünde önemli bir engel olan Geçici Köy Korucularının kendilerinin ve yakınlarının katledilmesi, evlerinin kundaklanması, mallarının yağmalanması gibi yöntemlerle sindirilmesi" şeklinde idi.[6] Bir diğer karar ise Türkiye ile ilgili idi. Bu faaliyetler yedi mıntıkaya ayrılmıştı. Buna göre; BOTAN (Siirt, Şırnak, Uludere, Beytuşebap, Hakkâri ve Van) GARZAN (Batman, Kurtalan, Sason, Bitlisin bir bölümü), ORTA EYALET (Diyarbakır, Bingöl, Muş, Elazığ'ın bir bölümü) SERHAT (Kars, Ağrı); DERSİM (Tunceli), MARDİN, GÜNEY BATI (Antep, Urfa, Adıyaman ve Maraş).

Bu ara PKK'nın militan sayısı arttı. Özellikle Botan bölgesinde 50-100 kişilik gruplar rahatça dolaşır oldular. Gerilla için tespit edilen temel bölge Botan'dı. Militan sayısı, 300'den 1.500'e çıkmıştı.

Devletin tepkisi: köy korucuları

Köy koruculuğu sisteminin geçmişi 1924 yılına dayanmaktadır. 442 Sayılı Köy Kanunu ile “Köy sınırları içinde, herkesin ırzını, canını ve malını korumak için muhtarın emrinde, silahlı ve jandarma gibi görev yapacak köy korucularının görevlendirilmesi” öngörülmüştü. Silahlandırılacak gönüllü köy korucularının sorumluluğu köylüyü, eşkıyadan ve mahsul zamanında çapulculardan korumak olarak belirlenmişti. 26.03.1985 tarih ve 3175 sayılı Kanunla, 442 sayılı Köy Kanunu’nun 74. maddesinde yapılan bir değişiklikle, Geçici Köy Koruculuğu müessesesi kurulmuştur. Muhtarın teklifi, kaymakamın kabulü ile Gönüllü Köy Korucusu (GÖKK), Valiliğin teklifi ve İçişleri Bakanının onayı ile de Geçici Köy Korucusu (GKK) görevlendirilmiştir.

GKK ve GÖKK sayıları çeşitli dönemlerde değişkenlik göstermekle birlikte, özellikle terörün yoğun olduğu dönemlerde 77 bini bulduğu olmuştur. İçişleri Bakanlığı’nın verdiği bilgilere göre, 2009 Mart ayında 48 bini kadrolu, 23 bini gönüllü olmak üzere toplam 71 bin Köy Korucusu vardır. 1985-2009 yılları arasında 123 bin Köy Korucusu görev yapmıştır. İlk olarak 1985 yılında 22 ilde geçici köy koruculuğu uygulaması başlatılmıştır. Çatışmaların yoğunlaşmasına paralel olarak korucu sayısı da yükselmiştir. 1988 yılında 14 bin olan korucu sayısı, 1992 yılında koruculara maaş bağlanmasından sonra rakam hızla armıştır. 2005 yılında koruculara ve ailelerine yeşil kart verilmesi kararlaştırılmıştır. 2008 yılında Bakanlar Kurulu kararıyla 10 bin korucu daha alınmış; 2007 yılında 5673 Sayılı Kanun ile korucuların kadroları ve maaşları düzenlenmiştir.[13]

İçişleri Bakanlığı'nın 1996'da "Hizmete Özel" diye hazırladığı belgelere göre, her üç köy korucusundan birinin suç işlediğini ortaya çıkmıştı. Sadece 1986 ile 1996 arasındaki 10 yıllık sürede 23 bin 222 geçici köy korucusunun görevine işledikleri çeşitli suçlar nedeniyle son verildi. İçişleri Bakanlığı'nın, 2006'da korucuların işledikleri bu suçların bir dökümünü yaptı ve 5.000 korucunun suç işlediğini belirledi. İşledikleri suçların dökümleri şöyle: "Terör suçlarıyla ilgili 2.384, mala karşı işlenen suçlarla ilgili 934, şahsa karşı suçlarla ilgili 1234, kaçakçılık suçlarıyla ilgili 420 olmak üzere, toplam 5.000 civarında geçici köy korucusu suç işledi; 853 geçici köy korucusu tutuklandı."[14]

Belirli bir askeri hiyerarşi içinde yer almayan korucular çatışmalı ortamda taraf idi ve "Kürtler davasına ihanet ettikleri için" hemen PKK militanları tarafından hedefe alındılar. Böyle bir riske girmekten çekinen ya da başka bir nedenle korucu olmak istemeyenler (aşiretler, köyler) "devlete ihanet ettikleri için" güvenlik güçlerinin (başta jandarma olmak üzere) hedefi haline geldiler ve özellikle 1990'lı yıllarda köylerin yakılıp yıkılması ardından da boşaltılması ile cezalandırılacaklardır.[15] Bir tarafta köylerin boşaltılması söz konusu iken PKK sadece silah taşıyan erkekler değil, silahsız olan eşlerini ve çocuklarını, hatta hayvanlarını da öldürdü.

Olumsuz tepki çeken bu tür eylemler yüzünden zaman zaman "özel tim" veya "kontra-gerilla" denilen ekipler PKK militanları gibi giyinerek böyle eylemler düzenlediler. Tersine örnekler (PKK militanları jandarma üniforması ile hareket etmeleri) pek rastlanmazken, bazı eylemlerin kimler tarafından işlendiğini söylemek zor. Bunun ilk örneği hazırlanan tabloda görülecektir. 8 veya 9 Kasım 1984 tarihinde silahlı kişiler Siirt ili, Eruh ilçesinde Karageçit köyüne basar ve sadece kadın ve çocuklardan oluşan 9 kişi öldürür. Bu eylem hemen "PKK militanları yaptı" dendi, ancak örgütün yayın organı Serxwebun (sayı 35, Kasım 1984) şunları belirtiyor: "erkeklerin köyde olmadığı bir saatte bombalanan Karageçit köyünde kontr-gerilla gurupları 4 çocuk ve 5 kadını hunharca katletmişlerdir." İleride buna benzer olayların sorumluluğunu üstlenmekten çekinmeyen örgüt bu kez neden bir kontra-gerilla ekibi suçlamakta? Ölenler silahlı korucu değil, sadece kadın ve çocuk olduğu için olabilir. Belki de olayın vahametini gördükleri ve tepki çekmemek için de olabilir, ama belki de PKK değil, bir kontra ekibi bu eylemi gerçekleştirdiği için de olabilir.

Tarafsız kaynak sorunu

12 Eylül sonrası doğrudan MGK müdahalesiyle uygulanan sansür sivil bir hükümetin işbaşına gelmesi ile bir miktar gevşediyse de gazetecilerin iktidardakilerin neler okumak istediklerini ya da istemediklerini iyi öğrendikleri için bir çeşit oto-sansür devam ediyordu. Gazetelerde çalışan birkaç kişi hariç insan hakları konusunda duyarlı pek kimse de bulunmuyordu. Bu yüzden hak ihlalleri ile ilgili haberler ana akım (mainstream) gazetelerde (bunun kötü örneklerine "boyalı basın" da denilebilir) yer almazdı. Ara sıra Cumhuriyet gazetesinde askeri mahkemelerde devam eden kitlesel davalarıyla ilgili (örneğin DİSK davası ile ilgili) haber çıkardı ve zaman zaman işkence iddialarına da yer verirdi, ancak konular daha sonra dergilerde (Nokta, 2000e Doğru gibi) işlenmeye başlayınca tek tük olaylar hakkında bazı ayrıntılar ortaya çıkmaya başladı.

Eksik olan duyarlılıktan başka bölgesel bir ilgisizlik de söz konusu. Türkiye'nin kuzeyinde ve batısında bulunan metropol ve kentlerde siyasi bir cinayet hakkında belki haber bulunurdu, ancak Türkiye'nin güneydoğusunda bir köy veya mezrada TSK mensubu veya PKK militanı karşıt görüşlü diye bir köylü öldürdüklerinde haber olarak büyük gazetelere girmezdi.

İlerideki yıllarda önemli bir görev üstlenecek olan İnsan Hakları Derneği (İHD) ancak 1986 yılında kuruldu, ancak Türkiye'nin dört bir yanında şube açıp oralara yapılan başvurulardan farklı haber kaynaklarına ulaşıncaya kadar daha çok zaman geçecekti. Uluslararası düzeyde bağımsız olan ve gelen bilgileri tarafsız bir şekilde değerlendirmeye çalışan kuruluşlar arasında "amnesty international" belki en iyi bilinen ve en çok veri toplayan örgüt sayılabilir. Ancak orada çalışan elemanlar arasında 1986 yılına kadar Türkçe bilen bir kişinin bulunmaması ve ancak var olan yayınları takip edip çok düşük sayıda haberdar oldukları olayları araştırma olanağı bulduğundan dolayı toplanan bilgiler çok yetersiz kalıyordu.

Yurt dışında yabancı dilde çıkartılan süreli yayınlara gelince[16] okuyucularına daha genel bir tablo çizmek için uğraşıyorlardı. İdam, işkence ve düşünce özgürlüğü gibi konulara değer vermekle beraber ulaştıkları kaynakların yetersizliğinden ötürü tek tek olayları takip edecek durumda değillerdi (oluşturulan tablonun yorumlamasında bu konuya tekrar değinilecektir).

Sonuçta af örgütünün çalışmasından da yaralanarak, ana akım basında çıkan birkaç haber dışında en çok "veri" tek taraflı savaş ilan eden silahlı bir güç olan Kürdistan İşçi Partisi PKK'nın yayın organı Serxwebun (tr: bağımsızlık) dergisinden toplanmıştır. Bu dergi ilk önce Mart 1979'da yayınlandı, daha sonra yasaklandı, ama Ocak 1982'den beri sürekli yayın yapar.[17] Savaşan tarafın bir yayını olduğu için elbette bir propaganda aracı sayılır ve genel kural olarak "kendi kaybını düşük, karşı tarafın kaybını yoğun" gösterme eğilimindedir. Aynı zaman karşı tarafın insan hakları ihlalleri sürekli dile getirmekle meşgul.

Ne varki kendisi adına işlenen insan hakları ihlalleri içinde bulunduğu savaş koşulların bir gereği olarak, hatta üstün bir savaşma taktiği olarak da gösterebilir. PKK 1995’te Cenevre Sözleşmesi’ni kabul etti ve 2006 yılında "anti personel mayınları yasaklama” anlaşması da imzaladı.[18] Buna rağmen PKK adına savaşanlar sivilleri öldürmeye devam ettiler ve zaman zaman kimin kurban gideceği belli olmayan mayın ya da bomba kullanmaktan da vazgeçmediler. Şu anda kadar incelenen Serxwebun dergisinin 1992 yılına kadar olan haberlerde başkalar tarafından itiraf, kendiler açısından başarı diye gösterilen özellikle yaşam hakkı ile ilgili geniş veri bulmak mümkün. Haberlerin çoğu doğruluk derecesi sorgulamadan yaptığımız çalışmaya dahil etmekte tereddüte yer yok demek.

Bilanço

Kürdistan İşçi Partisi (PKK) tarafından savaş ilan edildiği 15 Ağustos 1984 tarihinden Olağanüstü Hal Bölge Valililiği (OHAL) kurulduğu 19 Temmuz 1987 tarihine kadar 415 insan doğal olmayan ölümlere kurban gitti (en geniş anlamda siyasi nedenle hayatını kaybetti de denilebilir). Bunların arasında çatışmaya girmeden öldürülen 89 korucu ile 34 asker/polis de var. Başka bir deyişle 3 yılda (2 yıl, 11 ayda) 294 sivil öldürülmüştür. Bu rakamlara çatışmada ölen asker/polis/korucu ve militanlar dahil değildir (ayrıntılar aşağıda). PKK'nın yayın organı Serxwebun dergisinde çıkan haberlerden başka Türkiye basınında çıkan haberler de kullanıldı (ancak fazla kaynak bulunamadı). Yurtdışında yayınlanan Info-Türk'te öldürülen insanlarla ilgili haber bulmak da mümkün[19] ancak ölüm şekli hakkında çoğu zaman gereken ayrıntı olmadığından bu haberlerde geçen olayları genellikle çatışma olarak kabul edilmiştir, yani "siyasi cinayet" sayılmamıştır.

Genel tablo şöyle:

ölüm nedeni olası fail toplam asker/polis korucu
cezaevi
- açlık grevi
- ihmal kolluk 9
- intihar 1
gözaltında/cezaevi
- işkence kolluk 53
- kayıp
yargısız infaz[20] kolluk 3
korucu 1
TKP/ML 2
PKK 160 9 40[21]
FM 3
"dur" ihtarı kolluk 2
ev baskını kolluk 2
karakol baskını PKK 13 13
köy baskını PKK 136 42
DD 9
mayın FM 12 4 7
patlayıcı PKK 8 8
toplam 415 34 89

Bir tarafta "devlet katında" işkenceli ölüm (53) devam ederken askeri güç göstermek isteyen PKK en çok cinayet işledi (318). Öldürülen insanlar arasında silah taşıyan asker-polis-korucu sayılmazsa 200'e yakın sivil PKK tarafından 3 yıl içinde öldürülmüş oldu. Olası fail belirlenememiş (dolaysıyla FM = faili meçhul) olay sayısı bu dönemde henüz düşük ve sadece bir olay için adını kontra, JİTEM, itirafçı olarak duyaracak DD = derin devlet şüphesi var sayılır. Gerçi bu dönemde konuya duyarlı olmayan Türk basını ve henüz kırsal alandan dahil olmak üzere "bölgeden" bilgi toplayan geniş bir muhabir ağı olmayan "muhalif" basın gelişmemişken dikkatten kaçan bir çok, enazından bir kaç olay meydana gelmiş olabilir.

PKK tarafından işlenen yaşam hakkı ihlalleri için karanlıkta kalan olaylar sayısı muhtemelen daha düşük. Listede "yargısız infaz" olarak nitelendirilen olaylarla "köy baskını" arasında çok kesin bir ayrışma noktası yok. Başka kaynaktan bilgi yoksa Serxwebun dergisinde yer alan ifade şekilleri ile yetinmek zorunda kaldık. Orada "hain-muhbir cezalandırıldı" denilen olaylara "yargısız infaz", yani bir kişi (kişileri) hedef alarak yapılan bir eylem söz konusu. Falan "köye baskın düzenleyen militanlar şu kadar ajan-muhbir cezalandırdı" denilen haberlere "köy baskını" olarak değerlendirildi, çünkü (belki koruculuğu kabul etmiş bir köy) halkı bütün olarak hedefe alınmıştır. Konu ile ilgili alternatif bir haber kaynağı yoksa genellikle isim de bulunmaz. Buna rağmen böylesi bir olayın vukuu bulunmuş olmasından, yani Serxwebun haberinden şüphe duyulmaya pek gerek görmedik. Öte yanda konu ile ilgili hazırlanan listeler[22] çok eksik olduğunu söylemek pek yanlış olmaz.[23]

Çatışmada ölenler

Yukarıda verilen listede çatışmada ölen insanlara ait rakam yer almıyor ki zaten yaşam hakkı ihlal raporlarına bu verilere yer vermek istemiyorduk. Zamanında da bu konuya ilişkin fazla bilgi toplanmamış (gazeteler ona göre taranmamış). Buna rağmen bazı verilere ulaşmak mümkün, ancak baştan eksiklik olacağını kabul etmek gerekir.

Serxwebun dergisinde çıkan bazı haberler de (çatışmada ölenler listesine) dahil edilmemiştir. Bunlar ya çok muğlak ifade edilen "kayıplar" (örneğin çok sayıda asker öldürüldü şeklinde) ya da çok abartılı rakam (örneğin meydana gelen çatışmada 60 faşist asker öldürüldü şeklinde) içeren haberlerdir. Alternatif kaynak olduğunda genellikle onlar tercih edildi. Örneğin 13.08.1986 tarihli Tercüman gazetesi "pusuya düşen 1 binbaşı ve 11 er öldürüldü, 1 militan da öldü" dendiğinde Serxwebun, özel sayı 12, Ağustos 1987 ölen 20 askerden bahsettiğinde Tercüman'daki rakam dahil edildi.

Öldürme şekilleri bakmaksızın arada bir resmi listeler de yayınlandı. Uzun bir dönem kapsayan bir liste örneğin haber.gazetevatan.com isimli sitede yayınlandı. Burada (15 Ağustos) 1984-1987 (sonuna kadar) Genelkurmay'a atfen verilen bazı rakamlar var. Onları kendi olanaklarımızla topladığımız verilerle karşılaştırsak şöyle bir tablo çıkar (solda Genelkurmay bilgileri, sağda elimizde bulunan veriler (burada siviller sayılmamıştır):

Yıl Asker Militan Sivil
1984 26 28 43
1985 58 201 141
1986 51 74 133
1987 71 95 237
Toplam 206 398 554
Yıl Asker Militan
1984 8 7
1985 83 111
1986 95 68
1987 156 94
Toplam 342 280

İlk göze çarpan sonuç beklenildiği gibi sayılır. Çatışmalı ortamda taraflar kendi kayıplarını düşük, karşı tarafın kayıplarını yüksek gösterme eğilimdedirler. Elimizde bulunan veriler daha çok tek taraflı savaş ilan etmiş PKK'ya yakın kaynaklardan toplandığına göre bu sonuç pek şaşırtıcı olmaz. Ancak ölen sivillerin sayısını izah etmek için yetmez. Yukarıda sunulan tabloda 3 yıllık dönemde 282 sivil insan hayatını kaybetti diye bir sonuç çıkar. Ölen 87 korucu da bu rakama dahil etsek 376 diye bir rakam çıkar ki Genelkurmay tarafından öldürülmüş olarak gösterilen 554 sivilden bir hayli düşük.[24] Bunun için farklı tarihlerde yayınlanan başka rakamlara bakmakta fayda var.

Info Türk, sayı 105-106 (Temmuz-Ağustos 1985) içinde şöyle bir haber var: "16 Ağustos 1985 tarihinde yapılan bir açıklamaya göre 1 yılda 216 kişi öldürüldü (97 militan, 56 asker/polis ve 63 sivil)". Bunu yukarıdaki tablo ile karşılaştırsak (1985 yılına ait rakamların yarısını kabul ederek) asker sayısı nerede ise eşit (55), ölen militanlar ve siviller sayısı ise daha yüksek (128 militan ve 113 sivil). Info-Türk Mayıs 1987 (sayı 127) içinde şöyle bir haber var: "Genelkurmay tarafından 8 Mart'ta yapılan bir açıklamaya göre 7 yılda Kürt militanlar tarafından 147 güvenlik mensubu öldürülmüş. Ayrıca 250 sivil çatışmalarda hayatını kaybetmiş. Öldürülen militanlar sayısı ise: 216". Yukarıdaki tablo ile (sadece 1984-1986 arası) karşılaştırma yaparsak ölen askerler sayısı (135) nerede ise eşit, ölen militanlar ve siviller sayısı 3 yılda daha yüksek (303 militan ve 317 sivil). Buradan Genel Kurmay tarafından sonradan verilen rakamlar tutarsız diye bir sonuç çıkabilir, ya da ölen militan ve siviller sayısı abartılı olmasından şüphe edilebilir.

Üç yıl için verilen rakamlar şöyle: 542 kişi öldü: 168 asker/polis, 374 köylü ve 285 militan (Info-Türk, sayı 129-130 (Temmuz-Ağustos 1987). Burada ölen militan sayısı bizim (1987 yılın sonuna kadar) topladığımız verilere yakın, ölen asker/polis 3 ay içinde 168'den 206'ya çıkmış olabilir (Genelkurmay bilgileri), fakat üç ayda öldürülen siviller (köylüler) sayısı 374'ten 554'e çıkması pek inandırıcı görünmüyor. 1987 yılının sonuna kadar 390 sivil insan hayatını kaybetti dense de tespit edebildiğimiz 290 kurbandan epey yüksek olur ki buradan çıkan tek sonuç: ulaşabildiğimiz bilgiler çok eksik (olayların %25'i karanlıkta kaldı demek lazım).

Yapılan, yapılacak işler ve gidilecek yerler

Yukarıda gösterilen sonuçlara ulaşmak için şunlar yapıldı:

  • 1992 yılında hazırlanan ve doğal ölümleri sıralayan raporlar incelendi
  • Serxwebun dergileri tarandı
  • İnfo-Türk tarafından yayınlanan aylık raporlar incelendi
  • Batman Barosu tarafından hazırlanan listede[25] 1990 yılından önce çok az sayıda olay bulduk. Bunları listemize dahil ettik. Örgütler tarafından hazırlanan listeler ise çoğunlukla eksik bilgi içermektedir. Tarihlerde yanlış olabildiği gibi bir çoklarında ölüm şekilleri hakkında bilgi yok. Trafik kazalarında (hatta yurt dışında) ölenleri de "şehit" olarak saydıklarından farklı kaynaktan bilgi yoksa bu ölümleri listeye almadık. Almadığımız ölümler şunlar (örgüt isimleri şöyle ÜGD Ülkücü Gençlik Derneği, MLSPB Marksist Leninist Silahlı Propaganda Birliği, KUK Kürdistan Ulusal Kurtuluş):
Tarih Yer İsim Örgüt
02.11.1984 Suat İlgi MLSPB
02.11.1984 Kasım Akkurt MLSPB
15.05.1985 Elazığ Mustafa Çubuk KUK
21.03.1987 Şırnak Yusuf Bayram KUK

Henüz yapılmamış ve yapılmasında faydası olan işler şunlar:

  • Ölenler hakkında ayrıntılı bilgi bulmak (yaş, cins, meslek gibi isimlerdeki yanlışları düzeltmek)
  • İdari yetkili tespit etmek (burada sıkıyönetimin kalktığı illerde idari yetkili ya da güvenlikten sorumlu kimseler de tespit edilmesi gerekebilir (örneğin işkenceli sorguda ölenler için sorumlu olan emniyet müdürü)
  • Karanlıkta kalan olayları bulmak
Gidilecek yer

Hazırlanan listeleri görmek, kopyalamak ya da indirmek için Google Docs'da kamuya açık bir klasör oluşturuldu. Bu klasöre buradan erişebilirsiniz. Ek bilgi sunmak için ya da hatalı bilgileri düzeltmek isteyenler demokrat-tr (at) freenet.de adresine elektronik posta göndermeleri rica olunur.

Dipnotlar

  1. Geniş bilgi için Türkiye'de illere göre sıkıyönetim ve olağanüstü hal uygulaması sayfasına bakınız
  2. Abdullah Öcalan darbeden çok önce (1979 yılında) Suriye'ye geçtiğini unutmamak gerekir.
  3. Buradaki alıntılar İsmet G. İmset, PKK, Ayrılıkçı şiddetin 20 yılı, Ankara, Haziran 1993 ISBN 975-95711-0-2 ile Süleyman Demirel Üniversitesi'nde (Isparta) 2002 yılında yazılan Türkmen Töreli'nin doktora tezinden: PKK TERÖR ÖRGÜTÜ (Tarihsel ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998 alınmıştır.
  4. Burada sıkça bahsedilen "ilk kurşun teorisi" aslında Dr. Frantz Fanon'a ait. Fanon, sömürge ülke insanının kendi halkına karşı son derece acımasız olduğunu, ancak sömürgecilere karşı da aynı oranda mülayim ve yaranmacı olduğunu söyler. Bu psikolojiyi miskin bir ruh olarak tanımlayan Fanon, Cezayir'de Fransız sömürgeciliğine karşı başlatılan isyanda Cezayir'lilerin Fransız askerlerine sıktığı ilk kurşunun "sömürge ülke insanının kendi miskin ruhuna sıktığı ilk kurşundur" der.
  5. Ümit Özdağ. Türkiye Kuzey Irak ve PKK, Ankara,1999, s.40.
  6. 6.0 6.1 Süleyman Demirel Üniversitesi'nde (Isparta) 2002 yılında yazılan Türkmen Töreli'nin doktora tezinden: PKK TERÖR ÖRGÜTÜ (Tarihsel ve Siyasal Gelişim Süreci Bakımından İncelenmesi) 1978-1998, s. 84
  7. Bunu söyleyen: Ali İhsan Gürcihan. 23.12.2010 tarihli yazı edirne.web'den alınmıştır.
  8. ERNK partinin ideolojisi doğrultusunda her kesimden halkın eklenmesi ve kullanılmasını sağlamak maksadıyla kurulmuştur. Halkın kazanılması, eğitim ve psikolojik harekat faaliyetleri yürütmüştür. 21 Mart 1985 te ilk bahar saldırısı gerçekleştirmiş fakat başarısız olmuştur. 5 Ağustos 1985'te Van/Çatak'a bağlı Taşbıçak mezraasında 1 kadın, 7 çocuk 2 si erkek 10 kişi katletmeştir. (Ümit Özdağ; Türkiye Kuzey Irak ve Türkiye, s. 44). Serxwebun dergisi bu eylemden "10 çete = korucu" cezalandırıldmıştır diye bahseder.
  9. Bu rakamları kaynak belirtmeden Türkmen Töreli veriyor. Hazırladığımız listede ise 1984 yılında 7 kayıp görünürken, bu rakam 1985 yılında 116'ya çıkar, sadece çatışmalarda ölenler
  10. İsmet G. İmset, PKK, Ayrılıkçı şiddetin 20 yılı, Ankara, Haziran 1993, s. 114; Almanca olarak hazırladığım belgeye göre Resul Altınok 1982 yılında, Yaşar Ongan, 7 Ekim 1983, Ayten Yıldırım ve Saime Aşkın ise bilinmeyen bir tarihte öldürüldüler. İbrahim Güçlü tarafından açıklanan ve PKK tarafından öldürülen muhalifler adını verdiğim ve Almanya olarak düzenlenen sayfada ise bu verileri teyit eden bilgi yok.
  11. Türkmen Töreli'nun bu rakamlarını denetlemedik. Tezinde HRK yerine ERNK demesi küçük bir hata.
  12. Türkmen Töreli kaynak olarak Ümit Özdağ: Kuzey Irak ve PKK,ADD, (Kuzey Irak Özel Sayısı), c.3, S.1, s.85. veriyor. Serxwebun dergisi ise farklı bir yer (Uludere ilçesi Ortabağ köyü) vermekle ölen asker sayısı 20 olarak, kendi kayıpları ise 2 olarak veriyor.
  13. Alıntı Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, 369 Güz-2011 Cilt:10 Sayı:38 (367-397) PDF dosyası olarak indirmek mümkün
  14. Kaynak Birgün Gazetesi, 06.05.2009
  15. Bu konuda örneğin HRW (Human Rights Watch) tarafından yazılan 19.12.2006: Displace Villagers denied fair compensation bakınız. Ayrıca gene İngilizce dilinde yazılmış Evren Balta. 2004. The Causes and Consequences of the Village Guard System in Turkey ve Human Rights Watch - Turkey: Letter to Minister Aksu calling for the abolition of the village guards incelemeyi değer.
  16. Burada türkei-infodienst (Almanca, 15 günde bir) ve Info-Türk (İngilizce ve Fransızca aylık) söz konusu. Infodienst'te yaşam hakkı ile ilgili haberler ile Info-Turk'te yaşam hakkı ile ilgili kaynaklar isimli sayfalar bk.
  17. Tüm sayılar http://www.serxwebun.org/ adresinde bulunur.
  18. Buna ilişkin bir haber Yeni Özgür Politika gazetesinde 19.07.2006 tarihinde yayınlandı ve savaskarsitlari.org sitesinde bir kopyası bulunur.
  19. Ayrıntılar Info-Turk'te yaşam hakkı ile ilgili kaynaklar isimli sayfada bulunur
  20. Yargısız infaz konusunda genel toplam 170.
  21. Ölenler arasında ayrıca 18 muhtar, 3 öğretmen ile 3 (5) KUK üyesi var.
  22. Örneğin Türkçe Vikipedi'de gösterilen kronoloji ya da Bal, İhsan; Özkan, Emre USAK için hazırlanan liste veya sadece arşiv olarak devam eden teror.gen.tr sitesinde
  23. Ayrıntılar Temmuz 1987-Eylül 1990 arasında yaşam hakkı ihlalleri sayafasında bulunur
  24. Genelkurmay tarafından gözaltında ya da cezaevlerinde ölen (öldürülenleri) bu rakam dahil ettiği düşünülemez her halde.
  25. Bu konu 1980-2000 arası Türkiye'de (derin) devlet ve örgüt infazları isimli sayfada anlatılıyor.