1980-1990 arası Türkiye'de yaşam hakkı ihlalleri

From B-Ob8ungen
Jump to navigation Jump to search

Bu sayfada 12 Eylül 1980 ile 11 Eylül 1990 tarihleri arası dönem (askeri darbeden sonra ilk 10 yılı) özet olarak değerlendirilecektir. Bu 10 yıllık süre 4 ayrı aşamada ayrıntılı olarak farklı sayfalarda yorumlanmıştır. Hazırlanan listeler Google Docs'da açılan bir klasörde bulunur. Neticeleri görmek, listeleri indirmek isteyenler oraya bakmaları önerilir. Katkıda bulunmak isteyenler klasör sahibine mail atmaları rica olunur.

Hangi sayfada ne var?

- sıkıyönetim komutanları
- gözaltı süreleri
- 1981 ile 1984 arasında hükümet ve meclisler
- sıkıyönetim ile olağanüstü hal (1984'e kadar nerede ne kadar geçerli idi?)
- sıkıyönetim ile olağanüstü hal (nerede ne zaman kaldırıldı?)
- 15 Ağustos 1984: tek taraflı savaş ilanı
- devletin tepkisi: köy korucuları
- olağanüstü hal bölge valiliği OHAL (kapsamı ve süre)
- önemli gelişmeler (insan hakları örgütleri kuruluyor, mecliste insan hakları tartışılıyor)
- yeni il ve ilçeleri (daha önce nereye bağlı idi?)
- toplu cinayetler (5 ve daha fazla insanın öldüğü köy baskınları)

Bu projenin genel bir giriş sayfası hariç belirli malzemelerin toplandığı sayfaları da var. Örneğin Brüksel'de yayınlanan Info Türk dergisi tarandı, yaşam hakkı ile ilgili AİHM kararları sıralandı, ve bir takım eski belgeler (gazete haberleri) taranarak eski belgeler isimli bir sayfada toparlandı. Sesli düşünceler de derin devlet ve örgüt infazları sayfasında ifade edildi. Projede tüm sayfaları görmek için ilgili kategori sayfasına bakınız.

Yargılı infazlar

Ölüm cezalarının infazlarına ilişkin onama kararları, 12 Eylül 1980 - 25 Ekim 1981 arası Milli Güvenlik Konseyi döneminde (10), 25 Ekim 1981 - 14 Ekim 1983 arası Danışma Meclisi döneminde (38), 6 Kasım 1983 sonrası TBMM döneminde (2) verilmiştir. MGK ile Danışma Meclisi tarafından onaylanan 4 idam kararı daha vardı, ancak idam cezasına çarptırılan kişiler firarda oldukları için (Kemal Ergün, İsa Armağan, Kemal Özdemir) bir kişi de çatışmada "ölü olarak ele geçtiği" için (Recep Sarıaslan) bu idam kararları infaz edilemedi.

12 Eylül 1980 ile Ekim 1984 arasında infaz edilen 50 idam kararın dökümü şöyle:

Sol görüşlü 17
Sağ görüşlü 9
Adli 23
Asala 1
Toplam 50

Gözaltında ve cezaevlerinde ölenler

12 Eylül 1980 askeri darbesiyle sokakta öldürülen insan sayısı gittikçe azalmakla beraber gözaltında ve cezaevlerinde meydana gelen ölümlerde endişe verici bir artış yaşandı. Darbeden sonra ilk 10 yılda gözaltında ve cezaevlerinde ölenlerle ilgili şöyle bir tablo çıkıyor:[1]

ölüm nedeni 80-81 81-84 84-87 87-90 toplam
açlık grevi 1 12 13
ihmal 5 9 9 23
intihar 6 14 1 21
işkence 88 80 53 34 255
kayıp 6 3 3 12
toplam 106 118 63 37 323

Bu tabloda hemen göze çarpan bir gerçek var: toplanan verilerde eksiklik çok. Türkiye'de yılda ortalama 30 kişi cezaevlerinde intihar ettiğine göre[2] 6 yılda bir tek intihar olayı tespit edilmesi karanlıkta kalan olay çok demektir. Bu yıllarda bu tür olaylara pek dikkat edilmiyordu belki, ayrıca adli tutuklu ve hükümlülerle kimse pek ilgilenmiyordu da denilebilir.

İnsanların intihar etmesi ya da ölüm orucuna dönüştürülen açlık grevlerine girmeleri ve ölünceye kadar devam etmeleri için bir neden uygulanan işkence de olabilir, hasta olan tutuklu veya hükümlüler için gereken tıbbi müdahalede bulunmayıp sorumlular bir şekilde cinayet işlemiş de olabilir, fakat burada en önemli konu işkence sonucu hayatını kaybeden ve gözaltına alınıp muhtemelen gene işkenceli sorguda öldürülen ancak cesetleri kaybettirilen insanlar. 10 yılda gözaltında ve cezaevlerinde hayatını kaybeden en az 323 kişi arasında sorgularında işkence sonucu (bir kaç kişi de cezaevinde dövülerek) ölmeleri ve hatta cesetleri saklanan (kaybettirilen) 267 insan söz konusu.

Yargısız infaz

Bu husus daha sonraki yıllarda (özellikle) 1990'lı yıllarda daha da önem kazanacak, fakat 12 Eylül öncesi ve sonrası için her zaman söz konusu idi.[3] Burada incelenen 10 yıl içinde yargısız infazlar Ağustos 1984'te çatışmalı dönem başlamasıyla ağırlıklı olarak gündeme geldi.

Kullanılan kıstaslar ve kısaltmalara gelince:

  • Belirli kişi(ler) hedef alındığında "yargısız infaz" dendi, bir köyde rastgele insanlar öldürüldüğünde "köy baskını" dendi
  • Kendilerini savunmak için silah kullanmadan öldürülen güvenlik görevlilerin öldürülmeleri kişisel durumda "yargısız infaz", topluca ise genellikle "karakol baskını" dendi. Buna asker-polis-korucu taşıyan araçlara açılan ateşle öldürülenler de dahil.
  • Silahlı örgüt militanlarının barındığı "hücre evleri"ne yapılan baskınlarda öldürülenleri silah kullanıp kullanmadığı konusu incelenmedi. Çatışmaya girseler de sağ çıkmaları olanaksız olduğuna göre bu tür olaylar "ev baskını" olarak kaydedildi.
  • Kısaltmalar şöyle: DD = derin devlet, FM = faili meçhul (fail belirlenememiş, güvenlik güçleri olabildiği gibi farklı örgütler de sorumlu olabildiği olaylar), PKK (Kürdistan İşçi Partisi), TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu), DS = Devrimci Sol, DY = Devrimci Yol

12 Eylül 1980 tarihinden sonraki 10 yıl için şöyle bir tablo çıkar (sütunlarda ölen sivillerin sayısı italik olarak verilmiştir):

Genel tablo şöyle:

ölüm nedeni olası fail 80-81 81-84 84-87 87-90 toplam
yargısız infaz kolluk 28 3 3 16 50
korucu 1 10 11
TİKKO 2 2 2 6
PKK 9 160
111
278
250
447
361
DS 2 11
6
13
6
Diğer 15[4] 15
DD 8 8
FM 10 3 57 70
"dur" ihtarı kolluk 10 7 2 9 28
topluma ateş kolluk 6 6
ev baskını kolluk 22 2 4 28
karakol baskını PKK 13
0
46
19
59
19
köy baskını PKK 136
96
160
153
296
249
DD 9 33 42
FM 3 3
mayın FM 1 12
1
30
16
43
17
patlayıcı PKK 8
0
3
0
11
0
genel toplam 90 19 351 676 1.136
sadece siviller 90 19 208 444 761

Not: Bu rakamlar 15 Ağustos 2012 tarihinde toparlandı. Daha sonra yapılacak düzeltmelerle (hafif) farklar meydana çıkabilir. Örneğin 1980-1984 arasında öldürülenler için çatışmada taraf olanlara yönelik (meslekler temelinde) ince bir sayım yapılmamıştır. 1984-1990 arasında değerlendirilen olaylar için genellikle kaynaklarda gösterilen veriler kabul edilmiştir. Buna rağmen gerçekten kimin (savaşta taraf olan korucu örneğin) silahlı kimin silahsız olduğu konusunda kesin tespit yapılamamıştır. Buradaki yanılgı payı %20 olarak kabul edilebilir, yani öldürülen siviller sayısı -/+ %20 olabilir.

Bazı sonuçlar: Kısmen biliniyorsa ya da tahmin ediliyorsa da yapılan bu çalışma esnasında ortaya çıkan ve az da olsa tabloda görünen tespitler şu olabilir:

  1. Darbeden hemen sonra gerçekleşen yargısız infaz olayları hakkında fazla bilgi yok; görünürde çatışma sonucu "ölü ele geçen" militanların ne kadar "direniş" gösterebildikleri meçhul
  2. Eruh ve Şemdinli "karakol baskını" şeklinde silahlı eylemlere start vermiş PKK ilk yıllarda pek askeri hedeflere yönelmedi
  3. Başka sol örgütlerde olduğu gibi PKK örgütü yaşam hakkı ihlallerini "devrimci adalet" olarak açıklayıp, sözde "halk mahkemeleri" tarafından verilen idam cezaları infaz ettiğini birçok olayda iddia etmiştir; ancak silah zoruyla toplanan "mahkemeler"de hukukçu (yargıç, savcı, avukat) olmadığı gibi, uluslararası normlara uygun bağımsız ve tarafsız mahkemeler (ve adını hak eden bir yargılama) da söz konusu değil, bundan ötürü bu tür infazlara da "yargısız infaz" demek gerekir
  4. İlk önce silah ve para vererek, daha sonra buna baskı ekleyerek korucu sıfatıyla yandaş kazanmaya çalışan devlete karşı örgüt silah ve para kabul edenleri düşman ilan etti ve onlara gözdağı vermek için toplu cinayetlere başvurdu
  5. Sözde silahlı korucuları hedef alan eylemlerde silah taşımayan aile fertleri (kadın ve çocukları) ve bazı yerde bir köy halkı bütün olarak bilinen tek ceza olarak "ölümle cezalandırıldı"
  6. "Korucu ol" baskısı yüzünden boşaltılan (yıkılıp yakılan) köyler daha sonraki yıllarda ön plana çıkacak, fakat yöre halkına verilen seçeneği "ya Apocu - ya korucu - ya da yolcu" biçiminde bir dayatma bu yıllarda da kendini gösterdi
  7. Önce komandolar, sonra "özel tim", daha sonra JİTEM-itirafçı gruplar kontra-gerilla taktiğinin bir gereği olarak zaman zaman PKK militanlarının eylemlerine benzeyen eylemlere başvurup bu eylemlere PKK'ya mal etmeye çalıştılar
  8. Derin devlet diye tabir edilen bu oluşumlar PKK sempatizanı olarak kabul edebileceğimiz "Kürt yurtseverler"i 1990 yılına kadar fazla hedefe almadıklarını görüyoruz; daha sonra Hizbullah adlı örgüt devreye girecek

Çatışmada ölenler

Çatışmada ölenler aslında bu çalışmanın içinde yer almıyor. Örneğin 12 Eylül darbesinin ilk yılında ölenler listesinde çatışma esnasında 60 kadar ölüm yer almıyor (ondan sonraki 3 yılda çatışma esnasında ölen 24 kişinin isimlerine de yer vermedik). Arşivimizde olan bilgilere göre bu 85 kişi arasında 80'i örgüt militanı, 5'si asker veya polis. Ölen militanlar arasında 31 kişi Devrimci Yol militanı, 19'u PKK militanı olarak görünüyor. Halbuki Türkiye basınında 30 Mart 1981 tarihli bir habere göre sadece 6 ay içinde "Apoculardan operasyonlarda beyin takımından 27 kişi çatışmada öldürülmüş". Demek, çatışmalarda öldürülenler arasında tespit edebildiğimiz sayıları oldukça düşük (buz dağının sadece görünür kısmı).

12 Eylül sonrası için pek resmi veri bulamadık. Ancak 15 Ağustos 1984 tarihinde çatışmalı dönem başlamasıyla resmi veriler bulmak mümkün.[5] Bu rakamlarda öldürme şekilleri belirtilmeden mevcut (savaş) koşullarında ölen güvenlik görevlileri, örgüt militanları (resmi tabiri ile "terörist") ve siviller sayılmıştır. Ağustos 1984-Temmuz 1987 arasında yaşam hakkı ihlalleri sayfasında belirttiğimiz gibi resmi verilerle bizim topladığımız bilgiler arasında farklar mevcut. Karşılaştırma yapabilmek için önce arşivimizde çatışmada ölen güvelik görevlileri (korucular da dahil) ve militanları saydık. Yukarıda "yargısız infaz" ile başlayan tablodan öldürülen asker-polis "asker" hanesine, öldürülen militanlar "militan" hanesine (yıllara göre değil, dönemlere göre) alarak "korucu" ve "sivil"ler için ayrı birer hane açarak ortaya şöyle bir tablo çıkar:

Genelkurmay verileri Dahil edilmeyen çatışmalar Listemizden eklenenlerle
Yıl Asker Militan Sivil
1984 26 28 43
1985 58 201 141
1986 51 74 133
1987 71 95 237
1988 54 123 109
1989 153 179 178
1990 161 368 204
Toplam 574 1.068 1.045
Yıl Asker Militan
1984 8 7
1985 83 111
1986 95 68
1987 156 94
1988 30 91
1989 66 174
1990 376 352
Toplam 814 898
Yıl Asker Korucu Militan Sivil
1984 8 7
1985 83 111
1986 95 68
1987 190 89 99 287
1988 30 91
1989 66 174
1990 416 46 360 619
Toplam 888 135 910 906

Mevcut farklar özellikle ölen asker ve militanlar da görünüyor. Ölen asker sayısı resmi kaynakta düşük, ölen militan sayısı ise yüksek görünüyor.[6] Listemizde öldürülmüş olarak gösterilen korucuları "sivil" olarak kabul edersek, siviller sayısı resmi verilerde ve listemizde nerede ise eşit olur. Genel toplam olarak resmi verilere göre 15 Ağustos 1984 ile 31 Aralık 1990 tarihleri arasında 2.687 insan çatışmalı ortamda öldü, tuttuğumuz liste ve ulaştığımız diğer verilere göre 2.839 insan siyasi amaçlı öldürmelerin kurbanı oldular. Daha önce Prof. Dr. Süha Bölükbaşı tarafından yapılan bir araştırmada[7] çok daha küçük rakamlar verilmişti. Ağustos 1984'ten Haziran 1990'a kadar Bölükbaşı toplam 1.771 ölüm saymış. Bunlardan 78'i korucu (bizde 135), ölen 671 sivil arasında (bizde 906) 17 öğretmen (bizde 30) ve 14 aşiret reisi göstermiş. Bundan başka 330 güvenlik görevlisi (bizde 888) ile 692 militan (bizde 910) da ölenler arasında tespit etmiş.

Bizde hem resmi veriler hem de ayrıca yapılan araştırmalardan daha yüksek rakamlar görünmekle beraber, ulaştığımız veriler aslında eksik.

Çatışmalı dönemden önce

  • 50 kişi resmen infaz edildi
  • 177 kişi işkenceli sorguda öldü veya kaybedildi
  • 140'den fazla insan yargısız infaz sonucu hayatını kaybetti

Çatışmalı dönemde (11 Eylül 1990 tarihine kadar)

  • 90 kişi işkenceli sorguda öldü veya kaybedildi

Demek darbeden sonra ilk dört yılda 500'den fazla insan doğal olmayan ölüm kurbanı oldu. Bunu takip eden çatışmalı ortamda geçen 6 yıl daha eklersek ilk 10 yılda 3.500 civarında insan şiddet eylemleri sonucunda öldürülmüştür.

Değerlendirme

Sadece rakamlara bakılırsa 12 Eylül askeri darbesi amacına ulaştı denilebilir. "Yuvarlak" bir hesapla darbeden önceki 4 yılda 5.000 kişi siyasi amaçlı cinayetlere kurban gitti, Darbeden sonraki 4 yılda 500 kişi (idam edilenler eklenirse 550 kişi, çatışmada ölen 100 kişi daha eklenebilir) doğal olmayan nedenle öldüler.

Öte yanda başka gerçekler de var. Güvenlik güçleri ile şiddet tekelini elinde bulunduran devlet kendi vatandaşları korumak zorunda. 12 Eylül öncesi en çok cinayet silahlı kuvvetlere geniş yetki verilen sıkıyönetimin ilan edildiği illerde işlendi. Demek silahlı kuvvetleri bu cinayetleri önleyemedi (ya da önlemek istemediği) diye bir sonuç çıkar. 12 Eylül sonrası ise insanlar bu kez sokaklarda değil, kapalı mekanlarda öldüler. Özgürlüğünden yoksun bırakılmış bu insanların sağlığından sorumlu olan güvenlik güçleri vatandaşı korumak yerine bazılarını öldürmeyi tercih ettiler.

Çatışmalı dönemde yoğunlaşan siyasi amaçlı cinayetler ile içeriye alınan insanların öldürülmesi benzer bir nedene bağlanabilir: karşıdaki insanı "düşman" olarak görüldüğünden her iki tarafta bulunan mantığa göre şiddete maruz kalması (işkence görmesi) ve hatta öldürülmesi "hak etmiş"tir diye bir inançtan hareket ediliyor. Özal hükümeti belki bu "kuralı" düşünerek Kürtler arasında belirli bir kesimi korucu olarak silahlandırmıştır. Böylece silahlı örgüt için "düşman" yaratmış oldu ve bir yerde "ölenler nasıl olsa Kürt kökenli insan" diye vatandaşları korumak için fazla adım atmamış olabilir. Fakat insan haklarına saygılı bir hukuk devletin "düşman" temelinde şekillenen bir mantıkla hareket etmesi düşünülmez. Güya devletin hak ihlallerine karşı eline silah alan oluşumlar da geniş bir destek bekliyorsa aynı şekilde yaşam hakkını ihlal etmemesi gerekir.

Dipnotlar

  1. İlk yılda cezaevi ve gözaltı için ayrı tutulan listeler daha sonra mekan ayrımına gidilmemiştir. Gene de belirli ölüm şekilleri genellikle gözaltı veya cezaevlerinde meydana gelmiş olması doğal: örneğin açlık grevi ya tıbbi ihmal soncu ölümler cezaevlerinde olur, işkence ile kayıplar ise gözaltında meydana gelir.
  2. Konuya ilişkin Temmuz 1987-Eylül 1990 arasında yaşam hakkı ihlalleri sayfasına bakınız.
  3. 12 Eylül öncesi için 12 Eylül öncesi yaşam hakkı ihlali sayfasında özellikle "toplu cinayetler" bölümüne bakınız.
  4. O tarihlerde MLSPB, Devrimci Kurtuluş ile Halkın Devrimci Öncüleri gibi örgütler bu eylemlerden sorumlu tutuluyordu.
  5. Örneğin 24 Haziran 2010 tarihli Gazete Vatan'da "1984’ten 2010 yılına 26 yılın kanlı bilançosu" başlıklı bir haber var.
  6. Bu farklar bir bakıma çatışan tarafların kendi kayıplarını düşük, karşı tarafın kayıplarını yüksek gösterme eğilimi ile açıklamak mümkün. Ancak militanlara yakın kaynak kullandığımızda abartılı görünen rakamları yarı oranda "düşürdüğümüz" için ulaştığımız sonuç gerçekçi olarak kabul edilebilir.
  7. İsmet İmset "PKK, Ayrılıkçı şiddetin 20 yılı " isimli kitabında alıntısı yapılan makale Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, Vol, XIV, No. 4'de 1991 yılında yaz aylarında yayınlanmış: Ankara, Damascus, Baghdad and the Regionalization of Turkey's Kurdish Secessionism.